Ne Zaman Yağmur Yağsa Utanıyorum...

“Hava kararmıştı yağmur yağıyordu

Dudakları sırılsıklamdı

Elleri üşüyordu

Bir öptüm bir öptüm

Bir daha öptüm

Kimseler görmedi öpüştüğümüzü

Yağmurdan başka

İki gözüm çıksın

Ne zaman yağmur yağsa

Utanıyorum”

Dışarıda yağmur yağıyor, benim dilimde bu şarkı var. Oysa güncel bir şarkı da değil, bir yerlerden duymuş olamam. Aklıma nerden takıldı, dilime nasıl yerleşti bilmiyorum.

Demek ki ne zaman yağmur yağsa, utanıyorum.

Yağmurla utanmanın ne ilgisi var demeyin! Şarkıları içselleştirdiğimiz gibi, olayları da içselleştiririz. Yani kendimizden bir şeyler katar, kendimizden bir şeyler buluruz. O zaman bizim için özel olur, daha bir anlamlı olur.

Şöyle düşünün, eşinize evlenme teklifi ettiğiniz anda bir şarkı çalıyordur ve o şarkı sizin şarkınız olmuştur. Ne zaman o şarkıyı duysanız, o anı tekrar yaşarsınız. Şarkı artık herkesten daha çok sizin olmuştur, sanki sizin için bestelenmiş, söylenmiştir.

Ya da olumsuz bir örnek vereyim: Sevgilinizle her zamanki buluşma yerinize gelmişsinizdir. Üzerinde çok güzel bir koku vardır, başınızı döndüren… Merakla sorarsınız, “Yeni bir parfüm bu sanki.. Adı ne?” Gözlerini kaçırarak cevap verir: “Elie Saab” Güzel kokuyordur ama garip bakıyordur, içinize korku düşer. “Bir şey mi var?”… “Seni terk ediyorum”… Bir ilişkinin son sözleridir bunlar. Durduramazsınız, gider. Ardından başka ilişkilerde başka parfümlerle tanışsanız da, ne zaman bir Elie Saab kokusu alsa burnunuz, bir ayrılık kokusu almış gibi renginiz sararır. Ürperirsiniz.

Detaylar çok önemlidir hayatta… Fon deriz ya hani… Hani, kız erkeğe ayrılmaları gerektiğini söylediğinde fonda hüzünlü bir ayrılık şarkısı çalar, son kez bakarlar birbirlerini, gözler boşlukta, uzun bir suskunluk başlar… Serin bir sonbahar yağmuru yağıyordur o anda her yere. Bu ayrılığa sanki gökler ağlıyordur. Yollar ayrılır, insanlar yıkkın, birbirlerinin yüzüne bakacak güçleri yoktur, sanki hayat bitmiştir onlar için… Orada film biter. Hikaye unutulur, oyuncular unutulur geride iki şey kalır aklımızda: O veda anında çalan müzik ve yağan yağmur…

Başka bir hikayede bu kez kız platonik aşıktır erkeğe… Filmin sonuna kadar da çok iyi saklar duygularını. Erkeğin fark etmediği bir yerde, kendi halinde sessizce duruyordur. Hatta bir erkek arkadaşı gibi onun dert ortağı durumundadır, gönül işlerini paylaştığı, kız arkadaşlarını anlattığı iyilik meleği kıvamında ikinci kız rolündedir. Ama artık yüreğine söz geçiremiyordur, şiddetli yağan yağmurun öfkesine ayak uydurmuştur. “Sen beni hiç görmedin ki, hiç bakmadın ki!” diye haykırır. “Hayatına giren herkes senin için dünyanın merkezi oldu. Ama hepsi de kolay geldikleri gibi kolayca gittiler. Arkalarına bile bakmadan. Gene sen kaldın ve ben. İçine attığın gözyaşlarını ben sildim, yine seversin diye yüreğinde umutları ben yeşerttim. Bir tek ben terk etmedim seni, iyilik meleği olduğum için değil. Bunu anlamadın sen. Nasıl baktığımı görmedin. Gözlerime bir kez derinden baksaydın kendini görecektin, ama bakmadın” der. Şimdi gözyaşları yağmura karışmaktadır. İçindeki zehri dışarı akıtmıştır ama son bir güçle bunu yapmıştır. Artık dizleri tutmaz, kendini yere bırakır. Erkek bir an düşünür, aslında neye sahip olduğunu ve bunu görmediğini anlar. Eğilir, kızı tutar. Sevgililer birbirlerine sarılırlar ve öylece kalırlar. Fonda yağmurun sesi, müzik olarak da Erkin Koray’ın o unutulmaz şarkısı: “Yağmurun sesine bak aşka davet ediyor / Cama vuran her damla beni harap ediyor / Bu yağmur seni benden alıp götüren yağmur / Aşkımızı sel gibi silip süpüren yağmur.”

Bu daveti gözü kara iki genç yürekken biz de çevirmedik elbette… Enerjimizle dünyayı değiştireceğimize inandığımız zamanlardayken, yağmurda ele ele yürümek nasıl keyifliydi!.. Nasıl da aşkımız büyürdü, sırılsıklam aşıklar yağmurdan sırılsıklam olmuş elbiselerimize aldırış etmeden uzun uzun yürürdük. Öyle bir aşk ateşindeydik ki, deli gibi yağan yağmurlar o ateşi söndürmek ne kelime, gittikçe büyütürdü.

Yağmurda aşıklar neden ağlar? Yağmur duygusallığı çoğalttığı için mi, gözyaşları yağmura karışır ve kimse görmez diye düşünüldüğü için mi?.. Romantizmin olmadığı, duyguların yaşanmadığı yerde hayat olur mu?.. Masumiyet çağının çocuklarıydık biz, o yüzden bu günkü “nasılsın aşkım, iyiyim aşkım” mesajlarıyla yaşanan üç günlük aşkları anlayamıyoruz.

Biz hala, liseli zamanlarımızda dersi kırarak gittiğimiz Yıldız Parkı’nda sevgiliden bir öpücük çalabilme umudunda ve heyecanındayız.

Biz hala, yağmur yağsa da sevgili de havaya girse, kolumuzun altına sokulsa diye bulutlardan medet uman aşık gençleriz.

Biz hala, küçük bir anın kaçamağını fırsata çevirmiş, yarım ağızla ve pıt pıt atan kalplerimizle bir öpücük çalmış suçlu aşıklarız. Ve o öpücüğü yağmurdan başka kimseler görmemiş olsa da; ne zaman yağmur yağsa utanan çocuklarız.

Tek suçu sevmek ve öpüşmek olan müebbet aşka mahkum edilmiş, nesliminiz son örneği aptal aşıklarız. Biz ki aşkın meyvesi bir elma için cennetten kovulmayı göze almış aşka sevdalı insanlarız. Kim korkar aşktan?..

Yağan yağmurda, esen rüzgarda, doğan güneşte, açan çiçekte… Bir çocuk gülüşünde, bir yaşlının bilge sesinde… Yüreğinizin her çarpışında… İşinizde, evinizde, yaşadığınız her yerde…

Aşk olsun!

Saygılarımla.

Nejat Gümüş

243 Ekim 2014, İstanbul

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.