Veda...

“Tren kalktığında bembeyazdı yüzün

Son bakışımızda o an birbirimize

Bir ömür görüşemeyecektik, biliyorduk

Bunu açık açık ikimiz de.

“O akşam ölüler gibiydik” ayrılırken

Diyen karşılıklı mektuplar aldık

Ama bütün bu sözlere rağmen

Hayatta kaldık.

Derin yaralar iyileşir tekrar

Ve yürek uyur

Her acı, her acı diner zamanla

Unutulur.”

Nordahl Grieg isimli bir şair böyle anlatmış vedasını…

Demek ki veda dünyanın her yerinde aynı yaşanıyor. Ölü gibi bembeyaz yüzler, suskunluk, derin bir iç çekiş, kabulleniş, sonsuz bir acı…

Hangimiz yaşamadık ki vedaları!.. Hangimiz gitmedik, gitmek zorunda kalmadık ki!.. Hangimiz terk edilmedik ki?.. Ve sonunda terk edile edile terk etmeyi de öğrendik. O zaman kırılan kalplerimiz, şimdi kırıyor başka kalpleri.

“Gidiyorum” der, hazır değilseniz buna, o anda dünya da, hayat da ayaklarınızın altından çekilir gider. Giden o değildir aslında, sizin kalanınızdır. Sizde ne varsa almış götürmüştür.

Yok yok, bazı şeyler bırakır. Öyle bırakır ki, kimse götüremez onları. Mesela yalnızlık bırakır, korkular bırakır. Sevgisizlik, güvensizlik, huzursuzluk, uykusuzluk bırakır. Sigara, alkol, onu unutmak için, unutturmaya çalışacak ne varsa onları bırakır. Duygusunu sizde bırakır, ama sizi çekip alır ve öyle gider.

Veda diyorlar buna. Ya da elveda.

Tıpkı Orhon Seyfi Orhon’un şiiri, Yusuf Nalkesen’in bestesiyle yürekleri sızlatan o ünlü şarkıdaki gibi:

“Hani o bırakıp giderken seni

Bu öksüz tavrını takmayacaktın

Alnına koyarken veda buseni

Yüzüme bu türlü bakmayacaktın.

Gelse de en acı sözler dilime

Uçacak sanırdım birkaç kelime

Bir alev halinde düştüm eline

Hani ey gözyaşım akmayacaktın.”

Ayrılığın son anıdır veda. Haberli gidişin adıdır. Belki de onca yaşanandan sonra, iyi bitirme niyetidir bir bakıma. İşleri zorlaştırmamaya çalışmaktır. Bilemiyorum, karmakarışık, bir yığın şey var içinde.

Emin olduğum kısmı şu ki, veda ayrılığın seramonisidir. Böyle büyük aşka böyle büyük ayrılıklar yaraşır demenin özetidir bir bakıma.

Oysa birçoğumuz vedalaşmayı sevmeyiz. İşi zora sokmaktan kaçınırız aslında. Sessizce ve kimsesizce çekip gitmeyi tercih ederiz. Acıtmamak, incitmemek niyetiyle böyle yapmayı seçeriz ama aslında kendi acımızdan kaçıyoruzdur farkına varmadan. Bizim gücümüz yoktur o anı yaşamaya. Yüzleşmeye, o anı doğru ifade edecek cümleler bulmaya cidden gücümüz yoktur. Çok ağır gelir.

Vedalaşma anı gariptir aslında… “Kendine iyi bak” demek, “İyi ki seni tanıdım” demek, “Hakkını helal et” demek ne kadar bomboş gelir karşıdakine, bunu bilemeyiz o an. Sadece söylememiz gereken sözler bunlarmış gibi söyleriz. Ama bize bu cümleler söylendiğinde kulağımız duymuyordur bunları, sözcüklerin hiçbir gücü yoktur, hiçbir iyi dilek acımızı dindiremiyordur. Öfkeleniriz hatta, “madem beni iyi ki tanıdın, neden gidiyorsun?” demek isteriz… O, “kendine iyi bak” dediğinde, “nasıl bırakıyorsun ki, kendime iyi bakayım?” diye haykırmak isteriz. Vedanın sözcükleri, dilekleri, kurulan cümleler değildir akılda kalan tarafı. Yıkım anıdır. Suskunluktur, ifadesizliktir. Sonsuz üzüntüdür. Terk edilmişlik, yalnız bırakılmışlıktır. Yalnızlıktan korkmaktır. Yatağın boş kalacak öteki tarafından ürkmektir. Ardından gelecek ve bir daha hiç gitmeyecek soğuk kış mevsiminden korkmaktır. Elleri hep üşüyecektir, yüreği hiç ısınmayacaktır. Herkes biraz ona benzeyecek, ama kimse ona asla benzemeyecektir. Bir daha sevmeye dermanı kalmayacaktır. Ne dermanı, ne umudu, ne hevesi, ne inancı olmayacaktır.

Vedalaşmak mangal gibi yürek ister aslında. Hayatla, ilişkiyle ve kendine yüzleşmek ister. Helalleşmek ister karşısındakiyle. “Hakkını helal et, bilerek ya da bilmeyecek kırdım, üzdüm seni” demektir. Kul hakkıyla gitmekten korkmaktır belki de. Öteki tarafta onu bekleyen ebedi cehennem azabından kurtulmanın bir yoludur kimbilir… Bir insanın kalbini çalmak en büyük hırsızlık sayılmaz mı? Ya bir insanın duygularıyla oynamak? Umutlarını yok etmek? İnançlarını tüketmek? Aşka saygısını bitirmek? İnsanlara güvenini son buldurmak? Yaşama tutkusunu yok etmek? İntihara meyilli, yaşayan bir ölü bırakmak?

Kolay mı bütün bu duyguların altından kalkmak? Bu anlamların karşılığını bulacak bir vedalaşmak kolay mıdır?

Kolay mıdır, hiçbir şey olmamış gibi “hakkım helal olsun, güle güle git. mutlu ol” dedirtmek?..

Acı bitmeden, yaralar kabuk bağlamadan, yerine yeni mutluluklar koymadan kimse kimseye hakkını helal edemez. Nezaketen “ediyorum” dese de yalandır bu…

Bir de vedasız ayrılıklar vardır. Hala gittiğine inanmadığımız. Hala dönecek diye umut ettiğimiz. Bize hiç gitti gibi gelmeyen gidişler vardır.

Ayrılık mı daha büyük ölümdür, ölüm mü daha büyük ayrılıktır?.. Halk ozanına bakarsanız, “Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, elli dirhem fazla gelmiş ayrılık” diyor… Ya ölen kişi anneniz ise? Ya “görüş günü değil” diye izin verilmeyip de, vedalaşamadan kaybetmişseniz onu? Ya hala ve sonsuza dek hayatınızın en büyük pişmanlığı, en büyük öfkesi, en derin yarası oysa?.. “Acaba ne söyleyecekti bana?”, “Ne öğütler verecekti?”, “Bari son kez onu ne kadar sevdiğimi söyleyebilseydim!” gibi binlerce pişmanlık ve yarım bırakılmışlıkla bırakmışsa sizi?..

Ne denebilir ki! Ayrılık insanın ateşle imtihanıdır bir bakıma. Sonunda ölüm olduğunu bile bile yaşamaya bu denli tutkulu olmak da insanın en büyük çelişkisidir; ayrılığı bile bile bu kadar büyük sevmek de…

Ebedi ayrılık bizim elimizde değil ama, buradaki ayrılıkları biz, bitmeyen egolarımız, aç gözlülüğümüz, hırslarımız, korkularımız yaratıyor. Ardımızda, artlarında harabeler bırakarak…

Zaman herşeyin ilacı deniyor ama, bunu yaratan zaman değil, insanın hayata bağlanma isteği. Tekrar tekrar denemek isteyişleri, bir sarmaşık gibi birine inanıp tutunma arzusu… Başaran başarıyor. Her veda yeni bir başlangıca yol açıyor. Yeni insanlar, yeni arayışlar, yeni heyecanlar. Hafıza unutuyor olanları. Yalnız kalp unutmuyor. Beyin ile uyumlu olduğu tek bir kare, bir tek fotoğraf, yalnızca bir an ile sınırlı: Son Bakış

Akılda kalan o. Yaşadıkça hayalden gitmeyecek olan an o. Tıpkı Aysel Gürel & Onno Tunç & Sezen Aksu klasiğinde olduğu gibi:

“Bir söz bitişi gibi son buldu sevişler

Bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terk edişler.

Bir an bitişi gibi ömrün gidişi gibi

Veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler.

Aman aman acı yüzler kurşun gibi izler

Son bakıştaki o yüzler kaldı aklımızda.”

Kimseyi yarım bırakmayacağınız, yarım bırakılmayacağınız, vedası az bir hayat diliyorum.

Saygılarımla.


Nejat Gümüş

14 Eyül 2014, İstanbul

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.