Yol, hayatın kendisidir…

Yollara çıkıyoruz zamanlı / zamansız. İşimizle ilgili çoğu kez… Buluşmak, görüşmek, tanışmak, anlamak, anlatmak için. Almak/vermek için… Böyle durumlarda yol bir araç oluyor, ulaşılacak amaç için katlanılması gereken bir süreç gibi… Bu yüzden de çoğu kez kahır gibi, yük gibi geliyor… Yoran, buran, kıran bir sefere dönüşüyor.
Aslında yol iki ucunda iki anlam taşıyor bir bakıma: Bir şeylerden uzaklaşmak / bir şeylere yakınlaşmak. Bu, bir şehirden bunalıp başka bir şehrin kucağında huzur bulmak adına da yapılabiliyor; birilerinden kaçmak, özlediğin birilerine kavuşmak da olabiliyor.
Ya da kendinden kaçmak. İç huzuru için arayışta olmak. Yeni bir başlangıç yapmak. Hayatı yeniden sınamak. Bir şansa ihtiyaç duymak. Bir çıkış yolu aramak.
Bir problemi çözmenin en kolay yolunu arıyoruz. Kimimiz yeni bir okulun yolunu tutuyor, kimimiz ekmek parası için yola koyuluyor. Başımız sıkışınca bir çıkar yol arıyoruz. Kötü yola sapanları uyarmayı insani bir görev sayıyoruz. Yol yordam bileni, bize yoldaşlık edeni, yol göstereni ne kadar seviyorsak, yol keseni, yoldan çıkanı, yolunu bulanı, yolsuzluk yapanı da o kadar sevmiyoruz. Bir yol üstü uğrama ile dostlukları pekiştiriyoruz. Bazen eşi, çocukları, anayı babayı terk ediyor, gözyaşlarımızı içe atarak ve bir umut türküsüyle gurbetin yolunu tutuyoruz, rızık için… “İşleri yoluna koyayım, döneceğim” diye başlayan kahırlı bir serüven, bazen dönüş yolunu kapatan bir gurbetçi olma teslimiyeti ile devam ediyor.
Yollar biter mi? Yolun sonunda ışık mı vardır hep? Yolun sonu bittiğinde her şey biter mi sizce?..
Yıllar sonra fark ettim ki, sonsuzluk zaman içine beklenmedik baskınlar yapıyor. Kuralsız, plansız, hesapsız bir şekilde dikiliveriyor karşına. Dikiliyor ve şeylerin içinde gizli ateşi gösteriyor. Neşemizin nedeni işte bu ateştir. Çevremizde var olan her şeyde yanan o minik alevi fark etmeyi öğrendim. Taşlarda, yapraklarda, çiçeklerde, kargalarda, kedilerde, arılarda, ağaçlarda, kelebeklerde, açılan her hotumda, her mineral yapıda, dünyaya gelen her yaratılmışta o kaynaktaki ışığın bir kıvılcımı sürüp gidiyor.
Sonuçta yaşamak bundan başka bir şey değil. Görmek ve bu ışığın sönmemesi için mümkün olan her şeyi yapmak.
Peki gerçekten her arzuyu gerçekleştirmenin bir yolu var mı? Evimizden işimize gitmenin çeşitli yolları, bir şehirden bir başka şehre ulaşmanın farklı yolları var. Para kazanmanın türlü yolları… İşe girmenin, evlenmenin değişik yolları var. Duyguları ifade etmenin, dostluğu göstermenin, reddetmenin de öyle…
Ya mutluluğun?.. Mutluluğa ulaşmak için bir yol, bir yöntem var mıdır?..
Cevabını çok yollar geçtikten, çok yıllar eskittikten sonra öğrendim ki, yol hayatın kendisiymiş!..
Çocukluğumuzda hepimiz başka bir şey olmayı hayal ediyorduk muhtemelen… Kimimiz gazeteci olmayı istiyorduk, kimimiz sinemacı olmayı… Belki makinist, belki de kaptan olmayı… Bir an önce büyüyüp bu hayalimizi gerçekleştirmeyi bekliyorduk. Ama kader hepimize başka bir yol çizdi ve biz bu kaderle hesaplaşmak zorunda kaldık. Başlangıçta zordu, çok zor oldu ama sonra zamanla kaderin kendinle karşılaşmak için aşman gereken yoldan başka bir şey olmadığını anladık. Eninde sonunda her şeye bir açıklama bulmak zorundaydık.
Hala hayattaydık ve hayatı sevmemiz gerekiyordu, günbegün içtenlikle, kararlılıkla, cesaretle yeniden oluşturulması gerekiyordu. Bir geminin güvertesinde kahraman olunabilirdi ama balkonda, yüksek sesle gemilerin adını söyleyen çocuğumuzla otururken de kahraman olmak mümkündü.
Günlerimize nitelik kazandıran yaptığımız şeyler değil, bunları nasıl yaptığımızdır. Ve bunları daima en insancıl ve en yüksek biçimde yapmak zorundayız. Her bir davranış onur ve yücelik taşımalı; insan kendini asla küçültmemeli, alçaltmamalı, hayatın deniz misali kimi zaman dingin, kimi zaman fırtınalı olduğu bilinciyle yaşamalı. Geminin sağ salim limana varması ancak kumandasını üstlenen kişinin dik duruşuyla, teslim olmamasıyla; ona emanet edilmiş yükü, tayfayı ve yolcuyu kurtarmak adına korkuya kapılmamasıyla mümkün olur. Yiğitçe, cesaretle amaçlarımızı yüksek tutmalıyız. Çok uzak olmayan bir gün mutlu olduğumuzun mutluluğunu yaşatmalı; sürekli kendini yenileyen hayata yeniden açıldığımızı bildirmeliyiz.
Hayat bir yol hikayesidir, hangi durakta biteceğini herkesin bildiği… Bilmediği ise bu yolculuğun ne kadar süreceğidir.
Bize düşen, bir yandan bu süreyi her dakikasıyla hakkını vererek yaşamak, bir yandan da yollarda iz bırakabilmektir.
Tıpkı bilgelerin dediği gibi: “Dünya hancı, biz yolcu.”
Yolunuzu aydınlatması dileğiyle, saygılarımla.

Nejat Gümüş

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.