Ankara’nın Bağları, Büklüm Büklüm Yolları…

Ankara’ya gidiyorum, bir kez daha… Hani derler ya herkesin yolu Ankara’ya mutlaka düşer diye… Kiminin tayin işi vardır, bakanlıklarda; kiminin bürokratik işlemleri; kiminin sınavı… Çünkü Ankara “devlet”tir, devlet şehri, başkenttir. Şu koskoca ömrün içine farklı zamanlarda farklı gerekçelerle öyle çok Ankara seyahati sığdırmışızdır ki, sayısını ben bile unuttum.
İstanbul’dan kalkıp Ankara’ya gelmek, eğer zamanı hızla değerlendirmek için acele de ediyorsanız, çok hızlı bir değişim ve dönüşümü de yaşayacağınız, bir kültürden bir başka kültüre geçişi hissedeceğiniz ilginç bir deneyim oluyor.
Bu kez de öyle oldu… İstanbul’dan çıktım, arabada radyoyu karıştırıyorum müzik dinlemek için. Yüzlerce frekans, yüzlerce radyo. Her biri başka havadan çalıyor. Çoğunluğu pop. Arada alaturkaya denk geliyorum, biraz duraklayarak… “Biz Heybeli’de Her Gece Mehtaba Çıkardık”, “Fındıklı’dır Bizim Yolumuz”, “Üsküdar’a Giderken Aldı Bir Yağmur”, “Beyoğlu’nda Gezersin, Gözlerini Süzersin” gibi buram buram İstanbul kokan şarkılar da var. Radyolar İstanbul kadar, çeşitli kültürleri barındırıyor, İstanbul kadar kozmopolit. Yani, ne ararsan var dediklerinden!..
Saatler geçiyor böyle… Sonra sözleşmiş gibi bütün müzikler aynı havaya dönüyor. Hepsinde bir kıvraklık, bir oynaklık, bir canlılık. Hepsi neşeli. Ve neredeyse bütün frekanslarda aynı ezgi var: “Ankara’nın Bağları, Büklüm Büklüm Yolları”
Havasından mıdır, suyundan mı bilmem, müzikte “Ankara Havaları” diye bir tarz var neredeyse… İnsanları ayağa kaldıran, oynatan, birkaç dakikalık da olsa hayatın sıkıntılarını unutturan, uzaklaştıran eğlenceli nağmeler bunlar. Ankaralı Turgut, Sincanlı Filiz, Oğuz Yılmaz derken şimdi de Ankaralı Coşkun diye biri çıkmış, tüm Türkiye’yi sallıyor. Hangi tür müziği severse sevsin, hiç kimse bu türküye kayıtsız kalamıyor.
Oysa ilginçtir, Ankara devlet ve bürokrasi şehridir. Ağırdır havası o yüzden. İnsanların yüzüne ve yaşam biçimlerine devletin ağırlığı çökmüştür. Her şey kurallı, zamanlıdır. Memur kenti dedikleri Ankara, bu yüzden dışarıdan gelenlere soğuk gelir. Ama ne gariptir ki, insanları ve yaşam biçimlerinin aksine şarkıları, türküleri müthiş bir enerjiye sahiptir. Kimbilir, iş hayatını bu denli disiplinli yaşayan insanları, ancak bu türkülerle motive ediyorlardır belki de…
İşin özeti dostlar, Ankara’ya güle-oynaya girdik!..
Devletle işiniz varsa, bürokrasiye takılırsınız doğal olarak. Bu da demektir ki, Ankara’ya bir günlüğüne gitmişseniz, iki gün daha uzar işleriniz. Biz de buna hazırlıklıyız artık.
Ankara’yı seversiniz ya da sevmezsiniz o ayrı bir şey, ama saygı duyarsınız. Çünkü Ankara, Atamızın şehridir. O en büyük Türk’ü Ankara’ya yatırdık, Ankaralılara emanet ettik aziz naaşını. Bir kentin doğuşu ve büyüyüşü gerçekleşirken, aynı zamanda bu kentte alınan kararlar, oluşturulan projeler ile bir ulus küllerinden yeniden doğuyor, çağdaş bir cumhuriyet Ankara’da inşa ediliyordu. Bu yüzden Ankara’da gezerken, sanki bir yerlerde Atatürk ile karşılaşacakmışsınız gibi bir his alırsınız.
Yine Ankara’ya gelenler için Gençlik Parkı vazgeçilmezdir. Gençlik yıllarımdan beri, ne zaman Ankara’ya gitsem kendimi Gençlik Parkı’na atardım. Gün içerisinde koşturmaktan ve şehrin telaşından yorgun düşen ben, Ankara’nın göbeğindeki bu parkta dinlenmeye çalışırdım. Nerede bir ağaç gölgesi bulsam oraya atardım kendimi, bekçiler de beni oradan atardı. Artık bir nevi köşe kapmaca oynardık.
Üstad Yahya Kemal, gerçek bir İstanbul aşığıymış. Zaten şarkılara da söz olan o meşhur şiirlerinde İstanbul’u çok anlatmış. “Sana dün bir tepeden baktım ey aziz İstanbul”, “Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış’tan”, “Hayal Şehir” ve daha niceleri… Üstad’a bir gün Ankara’dayken sormuşlar, “Ankara’nın en çok nesini seversiniz?” diye… Yahya Kemal cevap vermiş: “İstanbul’a dönüş yolunu…”
Yok, benim için bu kadar değil. Bildiğim, yaşadığım şehir İstanbul ama her yerin ayrı bir güzelliği var ve bu güzellikleri yaşayabilmek, hissedebilmek önemli… Küçük iş gezilerini, stresi ve yorgunluğuna rağmen bir keyfe, bir zevke dönüştürmek gerek. Bu konuda Ankaralılardan öğreneceğimiz çok şey var. Tıpkı Oğuz Yılmaz’ın “Bas Bas Paraları Leyla’ya” şarkısında olduğu gibi….
Bir daha mı geleceğiz dünyaya?
Ankara’dan sevgiler, selamlar.

Nejat Gümüş
22 Mayıs 2013, Ankara

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.