Menekşe Gözler Hülyalı...

Eski fotoğraflara bakmak pek aklıma gelmez ama geçen gün bir çekmeceden eski bir fotoğraf çıktı ve bana geçmişi hatırlattı.

“Vay be, bu ben miymişim!” diye eski formumu düşünüp canımı sıkacaktım ki, can sıkıntısı yerine tatlı bir gurur ile doldum baştan ayağa. Öyle ya, yanımdaki kadın Türkiye’nin değil, dünyanın güzel, üstelik gelmiş geçmiş en güzel kadınlarından birisiydi. Bir erkek için bundan daha havalı bir şey olabilir miydi?..

Kim mi? Hayal gücünüzü zorlayın…

Yok, aklınıza gelmeyecek biliyorum. Peki, “Artist” desem?.. “Kleopatra” desem?… “Liz” desem?.. Belki gene olmayacak. Ya, “Menekşe Gözlü” desem?…

Elizabeth Taylor, elbette…

Geçmiş zamana denk gelen bir tatlı anı, Milano’dan… Elbette ki o dünyanın hayran kaldığı güzel bir sanatçıydı ve ama ben de sonuçta bir Türk erkeğiydim. Liz’i bilmeyen yoktu ama Türk erkeğini bilmeyen de yoktu… Üstelik o bir sinema oyuncusu olabilir ama ben de bir sinema filminde, hem de Ayhan Işık ile oynamıştım. Benim oskar almamam dışında şartlar eşit gibi görünüyordu. 🙂

Şaka kısmı bir yana, Liz Taylor’un çekim alanına girmemek imkansızdı. Daha yanına gelmeden bir bahar esintisi gibi savrulan parfümü başınızı döndürüyordu. Ve sonra sizi yerinize mıhlayan o gözler gerçekten olağanüstüydü. Üstelik yıllar geçtikçe yaşanmışlıkla, akılla daha bir derinleşmiş, dünyanın en ünlü ve zengin erkeklerini peşinden koşturmuş olan bu ünlü kadın daha anlamlı bakmayı öğrenmişti sanki…

Bizim kuşaktaki erkekler iyi bilirler, gençliğimizde kızlar ya Türkan Şoray gibi gözlerini kırpıştırır, ya Hülya Koçyiğit gibi koşar, ya Muhterem Nur gibi öksürürdü. Hollywood sinemasını takip edenlerimiz, daha Avrupa görmüşlerimiz ise saçlarını Audrey Hepburn gibi kestirir, Brigitte Bardot gibi sarıya boyatır, Marilyn Monroe gibi gözlerini kısarak gülerdi.

Erkekler de Ayhan Işık gibi konuşur, Yılmaz Güney gibi sigara içer, Ediz Hun gibi bakardı.

Herkes birini taklit ederdi de, galiba taklit edilemeyen tek yıldız Elizabeth Taylor’du. Çünkü onun en karakteristik özelliği ve diğerlerinden ayrılan yanı gözleriydi. Menekşe rengi gözleri.

Siyah ve kahverengi Türkiye’de en çok bulunan göz renkleri. Yeşile ve maviye az da olsa rastlıyoruz. Ama ben bu yaşıma kadar başka bir kimsede menekşe rengi göz duymadım, görmedim. Bu bakımdan merak ederdik. Çocukluğumuzda televizyonlar siyah-beyaz olduğu için Liz’in gözlerinin rengini göremezdik, ama sinemada denk geldiğimizde ya da renkli mecmualarda dikkatli bakardık.

Aslında ben hiç menekşe göze rastlamadım diyorum ama işin ilginç yanı bizim şarkılarımızda menekşe gözler üzerine yapılmış besteler var. Eğer bestecileri de benim gibi Liz aşığı değilseler, onlar başka bir menekşe gözlüyü tanıma şansına sahip olmuşlar.

“Menekşe gözlerde hiç vefa yokmuş” diyen bir Şekip Ayhan Özışık bestesi var. Bir “Ninni” diye de bilinen ve Müzeyyen Abla’nın çok güzel seslendirdiği “Yine o menekşe gözler aralı” şarkısı var. Bir de Yesari Asım Arsoy bestesi var, “Menekşe gözler hülyalı, bakışları çok manalı / Gönül yakıcı hep o gözler, meğer ezelden sevdalı” diye başlar…

Sinemaya daha on yaşındayken çocuk yıldız olarak bir Lassie filminde başlayan Taylor, 18 yaşına geldiğinde dünyanın tanıdığı bir star olur. Sayısız ilişki, yedi tane evlilik, beş oskar adaylığı, kazanılan iki oskar ödülü, alkol bağımlılığı, hastalıklar, ameliyatlar derken 79 yıla sığdırdığı hayatında tutkuları büyük bir aşkla ve mizahla yaşadı.

O, yirminci yüzyılın en büyük yıldızlarından biriydi.

Gördünüz işte, bir fotoğraf insana neler neler hatırlatıyor!.. Hayat hızla yaşanıyor, an dediğiniz göz açıp kapayıncaya kadar çabuk geçiyor, bir fotoğraf pozu üç saniyede veriliyor ama anlamına kitaplar yazılabiliyor.

Gençliğimde olsaydı fotoğrafın altına belki de şöyle bir not düşerdim: “Elizabeth Taylor’un gözlerini alamadığı Türk”… Eğlenceli de olurdu. Ama şimdi hayat biraz daha nostaljik olmaya başlamışken konuyu biraz daha alaturkalaştırırarak, “Gel etme eyleme, aksi söz söyleme / Beni reddeyleme canım, gülüm” diye bir şarkının sözlerine teslim olurdum.

Üstelik çok büyük başka bir ortak özelliğimiz daha vardı: İkimiz de taş ustası, taş tutkunuyuz.

O, dünyanın en değerli taşı olan elmas tutkunu. 69 ve 34 karatlık elmasların da içinde olduğu çok büyük bir taş koleksiyonu var.

Ben, Kiltaş’a sahibim. Onun elmasları, benim refrakterlerim var. Elmaslara ateş gibi kadınlar dayanamıyor ama refrakterler en güçlü ateşe dayanabiliyor.

Sonrası mı?.. O kendi taşlarına döndü, ben Kiltaş’a… O güzel gözleriyle erkekleri büyülemeye devam etti; ben bir güzel gözlüye gönül verdim, evlendim, kızım oldu… O dünya yıldızı olarak yaşadı ölümüne dek; ben kendi yıldızımı buldum, onunla yaşıyorum.

Yıldızınız parlak olsun.

Saygılarımla.

Nejat Gümüş

31 Temmuz 2014, İstanbul

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.