Çocukluğumuzda tatil sözcüğü bizim için okulların eğitime ara vermesi demekti. Okulun, derslerin olmayışını saatler süren oyunlarla kutlardık. Sonra, kendilerini çocukların hayatına göre programlayan anne ve babalarımız, okullar tatil oldu diye, aile programları yapardı. Yazlığı olanlar yazlığa, köyü olanlar köye giderdi. Parası olmayanlar da çalışıp para kazanmaları gereken bir sürece girerdi. Biz sanırım bu gruptandık. O yüzden yazları su sattım, boyacılık yaptım. Kendime ve belki de ev ekonomimize küçük katkılar sağlamak için yaz sıcağında çalıştım. Tatil benim için ileride, iyi bir hayatımız, iyi bir gelir kaynağımız olduğunda kendimi ödüllendirebileceğim sıcak bir hayaldi.
Zaman geçti, hayaller ile hakikatler yer değiştirdi… Bu hayalleri gerçekleştirecek şartlar oluştuğunda bir de bakmışım ki, tatil nedir, neye yarar, nasıl yapılır, unutmuşum. Çalışmaya odaklı, hedefli bir hayata adanmış ömrüm, farkında olmadan makineleştirmiş. Araç amaç olmuş, tıpkı çocukluğumdaki oyunları unuttuğum gibi, dinlenmeyi, eğlenmeyi de unutur hale gelmişim.
Ne zaman ki bir aile olmuşum, çocuklarım olmuş, tatil sözcüğü onların hayatıyla birlikte yeniden gündemimize dahil olmuş. Bu kez, benim çocukluğumda bana tatil armağan edemeyen hayatlardan intikam alır gibi, çocuklara bir tatil armağan edebilme sorumluluğuyla çalışma tempomu daha da artırmışım. Yani sözün özü şu ki dostlar, ölçüyü hiç tutturamamışım.
Ölçüyü tutturamayan yalnız ben miyim?..
Şu tespitlerimi eminim siz de katılacaksınız, hatta sanki sizi anlatıyorum gibi belki biraz da suçlanacaksınız. Zaten sorun tam da burada. Yanlış bir davranış kalıbı, yaşanan düzene ait ortak bir tavır olabiliyor ve başlangıçta eleştirsek de hepimizi etkisi altına alıyor.
Edebiyatımızın ünlü siması Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) tatil için der ki, “tatil, gitmediğiniz yere gitmek; yapmadığınız şeyi yapmaktır.”
Düşündüğümüz zaman ne kadar doğru bir tanım olduğunu anlıyoruz. Öyle ya, madem ki tatil yalnız bedenin değil, beynin de dinlenmesi ve yenilenmesidir, acaba tatilimizde bunu gerçekten yapabiliyor muyuz!..
Şöyle bir düşünelim… Diyelim ki bir sahilde cankurtaranlık yapıyorsunuz. Yani mesleğiniz bu. Sabah işe başlıyorsunuz, akşama kadar. Haftada altı gün… Günde onlarca insanı boğulmaktan kurtarıyorsunuz, güneş altında çalışıyorsunuz, yoruluyorsunuz falan… Sonra çalışan herkes gibi tatil zamanınız geldi. Sizin için bir denize gitmek, yüzmek, güneşlenmek cazip gelir miydi? Cazip gelmesini bir yana bırakalım, değişik gelir miydi? Ya da ünlü bir diskoda dj’lik yapıyorsunuz. Akşamın ilk saatlerinden gecenin son saatlerine kadar bangır bangır müzik çalıyorsunuz, insanlar o gürültü içinde dans ediyor, eğleniyorlar. Tatile giderken, barlarıyla ünlü, eğlence mekanları insan dolu meşhur bir tatil beldesine mi giderdiniz; yoksa sakin, insanlardan uzak, huzur bulacağınız bir doğa ortamını mı tercih ederdiniz?..
Bir de özellikle iş sahipleri, yöneticilerin, yani bizim gibi insanların içinde bulunduğu büyük bir grup var ki, onlar da tüm alışkanlıklarını tatile götürüyorlar. Sabah güne iş görüşmeleriyle başlıyorlar, telefonlar saatlerce susmuyor. Ayağımızda sandaletler, bacağımızda şort, sahilde, yazlıkta hatta havuzda işleri konuşuyoruz. Ödemeler yapıldı mı, ihale ne oldu, işler teslim edildi mi, hatta personel zamanında geliyor/gidiyor mu, kafalar bir türlü rahat etmiyor. Bedenimiz başka yerde, aklımız başka yerde. Böyle bir dinlenme, böyle bir eğlenme olabilir mi? Uzmanlara kalırsa, telefonunuzu bile götürmeyin tatile diyorlar. İnterneti kullanmamaya çalışın, işten söz etmeyin, beyni iyice boşaltın diye de ekliyorlar.
Şu meşhur “yazlık” davranışları vardır ya hani!.. Hem yatırım, hem tatil amacıyla bir yazlık alınır, genellikle sayfiye yerlerinden. Çocuklar yaz boyunca denize girerler diye… Her yıl aynı yere gidilir, etrafta artık mahallenizdeki gibi komşular, bakkal/market, aşina yüzler oluşur. Eşi, çocukları okullar tatil olur olmaz yollarsınız yazlığa, siz de işinizin durumuna göre zaman zaman eşlik edersiniz. Tabii burada herkes olabildiği kadar mutlu ve özgürdür de acaba evin hanımı neler hissediyordur? Yazlık evde de aynı alışkanlıklar sürüyor mudur? Yine yemek, temizlik, bulaşık, hatta misafir ağırlama görevlerini yanında taşımış mıdır? Gerçekten dinleniyor mudur, yoksa çocuklar için katlanıyor mu?..
Her şeyin olduğu gibi insanların da bir yıpranma payı vardır. Kendinizi yenilemeniz, zihninizi ve bedeninizi stresten arındırmanız ve iş yaşantınızda verimli olabilmeniz için tatil gereklidir.
Günümüzün zorlu ekonomik koşullarında çoğu zaman kişilerden, enerjilerinin çok üstünde bir performans beklendiğini görüyoruz. Avrupa ülkelerinde tatil yapmak, izin kullanmak zorunlu iken, ülkemizde yeterli tatil yapmayan çalışanlar “tükenmişlik sendromu”na adaydırlar. Bu sendrom ise psikolojik olarak depresyon, kaygı bozuklukları gibi bozukluklara zemin hazırlayabilir. Oysaki yılın belli ve kısıtlı zamanı tatil yapmak, mümkünse yaşanılan şehirden uzaklaşmak, seyahat etmek insana çok farklı ruhsal ve bedensel olarak taze bir enerji kazandırır ve iş yerinde de verimi artırır.
Tatil yapmış kişiler üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar, tatilin bedensel ağrıları azalttığını, uyku kalitesinin arttığını ve kişilerin tatil öncesine göre daha mutlu olduklarını gösteriyor. Üstelik bu faydaların beş hafta sonrasında da devam ettiğini gösteren bir çalışma da bulunuyor. Tabii, kendisine özel zaman ayıran ve tatilini olabildiğince keyifli geçirmeye odaklanan kişilerde bu “tatil etkisinin” daha da uzun devam ettiği belirtiliyor.
Tatilin asıl amacı sizi ruhsal ve bedensel olarak rahatlatması olduğuna göre, tatile çıktığınızda yükümlülüklerinizi, sorumluluklarınızı belli bir süre arkanızda bırakmalısınız. Tatili verimli değerlendirebilmeniz için bir süreliğine teknolojiden uzak kalmanız, ya da gün içinde belli bir saati telefon görüşmeleri ve internet kullanımına ayırıp, geri kalan zamanı tamamen dinlemeye dönük geçirebilir ya da bulunduğunuz yerde keyfinize göre aktivitelere katılabilirsiniz. Eğer gün boyunca elinizde cep telefonunuzla iş takibi yapıyorsanız ya da bilgisayar ekranı karşısında saatler geçiriyorsanız, bilmelisiniz ki bu yaptığınız tam bir tatil sayılamaz.
Kendinizi şımartın ve hafif hissedin! Yaşantınızda sorumlu olduğunuz kişiler varsa, örneğin anne ya da babaysanız, ya da bir şirkette müdürseniz buna daha da çok ihtiyacınız var demektir. Kendini şımartmanın herkes için farklı yolları vardır. Rahatlatıcı masajlar, spa deneyimleri, üzerine çok düşünmeden daha önce hiç yapmadığınız bir su sporu yapmak, bir restoranda keyfinize göre yemek, yemyeşil bir doğada ya da denizde hiçbir şey düşünmeden saatler geçirmek gibi, size ne iyi hissettirecekse, onu yapmak yoluyla gerçek bir tatil yapmış olursunuz. Bana sorarsanız kendimce size önerilerde bulunabilirim. Mesela, bol bol müzik dinleyerek dinlenin. Daha önce dinlemediğiniz müzikleri keşfetmeye çalışabilirsiniz. Kitap okuyabilirsiniz bol bol. Size uygun bir sporla fiziğinizi de zindeleştirebilirsiniz. Yeni hobiler yaratabilirsiniz. Yeni yerler keşfetmek ruhunuza çok iyi gelecektir. Değişikliklere açık olmalısınız. Görmediğiniz, keşfedilmeyi bekleyen yerler vardır mesela… Toprağa basmalı, negatif enerjinizin hepsini yere vermelisiniz. Tatilinizin bir bölümü, doğup büyüdüğünüz topraklarda geçirebilir, hem anılarınızı, hem dostluklarınızı tazeleyebilirsiniz.
Sonuç olarak, gündelik hayatın stresinden bir parça da olsa uzaklaşmak ve yükümlülüklerinize ara vermek, genel sağlığınız ve yaşam kaliteniz açısından büyük farklar yaratacak, yaşamın getirdikleriyle daha etkili baş edebilmenizi sağlayacaktır.
Hepinize iyi tatiller diliyorum.
Saygılarımla.
Nejat Gümüş,
19 Ağustos 2013, İstanbul