Zor Yollar,Zor Yıllar...

“İnsanın içindeki iyilik de, kötülük de geceleri ortaya çıkar” diyor bir düşünür… Gerçekten de öyle. Mesela, hırsızlar, yol kesiciler, cinayet işleyecekler, birini kaçıracaklar, uyuşturucu satıcıları, kaçakçılar, suç makineleri hep geceyi kollar. Göz gözü görmeyen saatler onların iş başında olduğu saatlerdir. O yüzdendir belki de bütün bu kirli işlere, dönen dolaplara “karanlık işler” denmesi.

Başka bir tarafta da yazarlar, çizerler, sanatçılar geceyi bekler. Besteci ilham almak için, şair en yaralayıcı mısrayı yakalamak için, romancı hayal gücünü ikiye katlamak için el ayağın çekildiği saatlerde uyanıktır.

Yani geceyi nasıl değerlendirdiğiniz içinizdeki iyiye ve kötüye kalmıştır…

Yani iş biraz da “eğitim” meselesidir!

İyilik de kötülük de ailede öğretilse, bir yaşam biçimi olarak, bir ahlak kuralı şeklinde nesilden nesile aktarılsa da, dışarıdaki hayatın acımasızlığı, geçinme meselesi, kişi başına düşen gelir, insanın içindeki kötüyü ortaya çıkarmayı kolaylaştırıyor.

Düşünün ki, eğitimde 103’üncü sıradayız. Bütün bu yaşananlar rastlantı olabilir mi?.. Dünya teknolojisine, sanatına, kültürüne, ticaretine katkımız da ancak bu oranda gerçekleşiyor ne yazık ki… Sanayicinin yaşadığı sıkıntıların kaynağında da bu var. Kalifiye iş gücü sıkıntısı. Üstelik işin her aşamasında. Araştırmadan değerlendirmeye, üretimden pazarlamaya hep 1-0 geriden başlıyoruz. O yüzden kurumsallaşmamız zor oluyor, o yüzden krizlere karşı daha kırılgan bir yapımız var.

Yani aslında asıl gece, insanın içindeki karanlık. Toplumun karanlığı… Okuyan, düşünen, yazan, çizen ve bunları toplumuyla paylaşanlara boşuna “aydın” demiyorlar. Karanlığı aydınlattıkları için konuluyor bu sıfat… Sözün özü şu ki, eğitimde yüz üçüncü sırada olan bir toplum olarak karanlığımız çok fazla. Yollarımız, yıllarımız, sokaklarımız, sokaktaki insanlarımız…

Ve şehirler arası yollarımız, geceye düşen sislerimiz, sisteki çaresizliğimiz….

Yıllar önceydi. Hayatta genç, bu sektörde yeniydim. Hayallerim vardı, umutlarım vardı, gücüm vardı, bunlar artılarımdı. Ama tecrübem yoktu, param yoktu ve en önemlisi kimsem yoktu, bunlar da eksilerimdi. Hani derler ya, tek tabanca yola koyulmuştum. Kiltaş Marşı’ndaki gibi “bir kürek ve bir yürekle” çıkmıştım yola.

Afyon’dan İstanbul’a dönüyordum bir gece yarısı… Şantiyede işim bitmiş, yorgunluğu dindirmek, başardım demenin keyfini çıkarmak ve bıraktığım işlere dönmek, ailemi görmek için sabahı beklemeden yola çıkmıştım. Yolda öyle bir sise denk geldim ki, göz gözü görmüyor. Araçta tek başımayım, yanımda kimse yok. Cep telefonlarının hayatımızda olduğu zamanlardan çok daha önceleri… Bir bilinmezlikte tek başına… Gece, sis. Ne olacağı belli değil. Korkuyorum iyiden iyiye… Karanlıkta yürürken korkuyu yenmek için ıslık çalardık ya hani, açtım arabanın müziğini. Nilüfer söylüyor:

“Geceler, katran karası geceler

Ellerim tütün kokar gecelerde

Geceler, olmaz olası geceler

Açılır yelkenleri yalnızlığın

Vurur dalga sesleri yüreğimde.”

Böyle bir zamana, böyle bir duruma bundan etkili bir şarkı eşlik edebilir mi?.. Şarkı bana yoldaş oldu, korkularımı Nilüfer’le paylaştım; çektim arabayı bir yere; sabahın olmasını, sisin geçmesini bekledim.

Yalnız da olsa, bilmediği bir yola da sapsa, yolda da kalsa insanın inancı varsa, direnebiliyor.

Ne diyordu Bülent Ortaçgil, o naif şarkısında:

“Her siyahın bir beyazı,

Gecelerin gündüzü vardır.”

Yolunuz aydınlık olsun.

Nejat Gümüş

2 Ağustos 2015, İstanbul

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.