ATEŞE DAYANIKLI ÖĞÜTLER!..

İşiniz namusunuzdur!
Hayat ekonomik ilişkiler üzerine inşa edilmiş ve dışarıda kocaman bir nüfus, yüz binlerce işsiz ve iş arayan insan var. Varlığınızı sürdürebilmeniz, istediğiniz hayatı kurabilmeniz, planlarınızı ve hayallerinizi gerçekleştirebilmeniz için para kazanmaya ihtiyacınız var. Namuslu insanlar için para kazanmanın tek yolu da çalışmaktır. Yarın sabaha milyoner olarak kalkmak ancak piyango, loto gibi şans oyunlarının işidir ve hayatın da mucizelere ayıracak fazla zamanı yoktur. O yüzden daha iyisini bulana kadar, kendi koşullarınızı kendiniz geliştirene kadar sahip olduğunuz işe dört elle sarılmalı, onu korumalı ve kimseye bırakmamalısınız.

İşiniz hayatınızdır!
Yetişkin bir insanın günde ortalama 6-7 saati uykuda geçiyor. Oysa çalışan bir insanın ortalama 8-10 saati işte geçiyor. Bu demek ki hayatınızın en büyük bölümünü işe ayırıyorsunuz. Zaten olması gereken de bu. Madem bu kadar geniş zamanlar burada olmak zorundasınız, bu geniş saatleri neden kahırla, sitemle, korkuyla, isteksizce harcayasınız ki? Mutlu olmak, öğrenmek, paylaşmak, gülmek, dostluklar kurmak için yalnız bedeninizle değil, ruhunuzla ve tüm samimiyetinizle burada olmalısınız.

İşiniz değerlidir!
Hepimizin farklı görevleri, farklı meslekleri var. Sanatçı, gazeteci, dişçi, hukukçu, temizlikçi, hizmetli, muhasebeci, mühendis ya da başka bir şey. Kimi meslekler popülerdir, dışarıdan eğlenceli gelebilir. Daha iyi yaşam standartları sunabilir. Yetenekleri parlatan fırsatlar yaratır. Ama bunlar bir bütünün parçalarıdır ve fotoğrafın tamamı kusursuz bir dengeyi ifade eder. İş dünyasının tamamı düzenin devamını sağlayan bir makinedir ve her meslek ve her çalışan bu makinenin irili/ufaklı çarklarıdır. Çarklardan birinin çalışmaması makineyi durdurur. Eğer gecenin dördünde deli gibi acıkmışsanız ve mutfakta yiyecek tek bir lokma yoksa, o an açık olabilecek bir fırın ve fırında sıcacık ekmeği çıkartan fırıncıdan daha değerli kimse yoktur sizin için. Ya da gönül verdiğiniz takımın en sessiz defans oyuncusu, maçın bitmesine sadece saniyeler kala kornerden gelen ortaya uzattığı kafasıyla takımınıza hem üç puanı, hem şampiyonluğu getiriyorsa, dünyanın en değerli insanı O’dur. Yani sevgili arkadaşlar, önemli olan hangi işi yaptığınız değil, işi nasıl yaptığınızdır. İyi futbolcu / kötü futbolcu, iyi şarkıcı / kötü şarkıcı, iyi aşçı / kötü aşçı örneği gibi… Önemli olan işinizi iyi yapmanızdır.

İşinizde zaman önemlidir!
İşverenin ve işin sizden beklentisi, çalışma saatlerini tamamlamanız değildir. O saatlere ne kattınız, o zaman diliminde neleri başardınız… İş dünyası telaşlı ve hızlı bir döneme girdi. Makineleşme ve teknolojiyi yanına alan sanayi ya da hizmetler sektörü çok sayıda ve hızlı üretim gerçekleştiriyor. Dolayısıyla maksimum fayda üzerine kurulan işletmeler sizden zamanın doğru ve verimli kullanılmasını isterler. Zamanı hızlı ve doğru kullanmak için zaman içerisinde işi kavramanız kadar, inisiyatif almanız, farklı bakış açıları geliştirmeniz, size özgü ve işletmenize katkı sağlayacak kısa yollar önermeniz, ekip arkadaşlarınızla uyumlu ve sürekli iletişim kurarak çalışmanız çok önemlidir.

İşinize dört elle sarılmalısınız!
“Burası benim” dediğiniz zaman, bu işyerinden hiç ayrılmayacakmış gibi hissettiğiniz zaman, hatta burayı sevdiğiniz zaman başka türlü olursunuz. Evinize, çocuğunuza, hobilerinize baktığınız gibi bakarsınız. Hem korur, hem geliştirirsiniz. Kıyamazsınız. Kullanmadan buruşturup atacağınız bir kağıt parçası da, açık bıraktığınız bir lamba da rahatsız eder sizi. İsraftan oluşan o faturaların sizin cebinizden, hayatınızdan çıktığını, bir başka insanın işe alınma fırsatını engellediğini, ülke ekonomisine zarar verdiğini düşünürsünüz. Bir süre çalışıyor(muş) gibi davranan ve yalnızca bedeniyle durumu idare edenleri ne yazık ki aynı süreçlerden geçmiş deneyimli işverenleri kolay fark ederler. Ve elbette ki kimse, katkı sağladığına inanmadığı insanlarla devam etmek istemez. Kısacası, işinizi sahiplenmeli, sorumluluk duymalı ve hakkını vermelisiniz. Yeni başladığınız bir işte sizden tam bir işe hakimiyet beklemesek de, gayretinizi görmek isteriz. Bu sizin hatalarınızı tolere etmemizi sağlar. Yeter ki çabanızı, tutkunuzu ve hırsınızı gösterin.

İşinizde hedefleriniz olmalı!
Hayatta hedefleriniz olmalı. Bir yıl sonra şimdikinden daha iyi bir hayatı düşlemeli, hatta planlamalısınız. Zaten hayatın seyri de bunu gerektiriyor. İnsan geleceğini kurmak istiyor, sonra aile oluyor, sorumluluklar artıyor. Onlara en iyi yaşam şartlarını sunmayı arzu ediyorsunuz. Bunun için kazancınızın iyi olması gerekiyor. İyi kazanç demek, işinizin iyi olması demek. Bu yüzden yükselme hedefleriniz olmalı. Bu olmasa bile işinizde tercih edilmeli, vazgeçilmez eleman olmalısınız. Tıpkı hangi teknik direktör gelirse gelsin yerini kaybetmeyen futbolcular gibi.

İşinizde inisiyatif alın!
Hayatın kusursuz dengesinde herkes birilerinin hayatını kolaylaştırır. Birileri hastalığımıza aşı bulur, birileri duygularımıza şarkı söyler, birileri ekmek yapar, birileri ortalığı temizler. Sessizce ve kendiliğinden bir denge oluşur böylece. İşletmelerde de öyle olmalıdır. İnisiyatif alma, birilerinin olmama ya da yetersiz kalması durumunda bunu fark eden kişilerin sorumluluk üstlenmesi gibidir. Bilgi, deneyim ya da sezgilerinize danışarak çözümler üretebilmelisiniz.

İşinizi sevin, ama başka şeyleri de sevin!
İşkolik olmanız işimize gelir gibi görünse de, bu kısa vadeli bir kazanç sağlar işletmemize… Kendiyle barışık, hayatı tutkuyla ve dolu dolu yaşayan, hobileri, zevkleri, dostlukları olan mutlu insanlar daha enerjik, daha uyumlu ve daha başarılı olurlar. Sizi de hayatının hiçbir tarafını ihmal etmeyen, sosyal ilişkileri güçlü, vizyonu geniş insanlar olarak görmek isteriz.

İşinizde araştırma, öğrenme, dinleme ve eleştiriye açık olun!
Gelişim ömür boyudur ve hiçbirimiz asla kusursuz olamayacağız. Ancak bunun için çalışmalı ve her gün bir öncekinden daha bilgili, daha konuya hakim ve daha yararlı insanlar olarak kendinizi aşabilmelisiniz. Başka bilgilere ve deneyimlere önyargısız kulak verin ve kendinize katabileceğiniz şeyleri mutlaka değerlendirin. Bilgi ve deneyiminiz arttıkça özgüveniniz de artacak ve henüz bir iş görüşmesindeyken bu özgüveninizin dışa yansıması ile siz tercih edilebileceksiniz. İş hayatınızda da, normal hayatınızda da yenilikçi olun.

İşinizde ezberlemek yerine anlamayı tercih edin!
Bu size aynı zamanda öğrendiklerinizi yorumlamak ve üstüne sizden bir şeyler katmak, farkınızı göstermek için fırsat sunar. Anlamadıklarınızın çözümünde de ezberledikleriniz değil, anladıklarınız yardımcı olur.

İşinizde sorunları çözme odaklı bir düşünme modeli geliştirin!
İnsanın olduğu her yerde sorun olur. İnsan yapısı makinelerde de sorun çıkar. Çıkıyor da… Bu sorunları insan yarattığı gibi, insan çözecektir kuşkusuz. Ne burada, ne gideceğiniz başka bir yerde sorunsuz yaşamayacaksınız. Sorunları mazeret olarak göstermek yerine sorun çözme becerisi kazanmalısınız. Zaman zaman da “sorunlara rağmen” başarmalısınız… Esnekliğinizi ve uyum yeteneğinizi sürekli geliştirin.

İşyerinizle bütünleşmeye, ekip arkadaşlarınızı tanımaya gayret edin!
Çalışma saatlerinizde kendinize dönük yaşamayın. Fırsat buldukça ve fırsatlar yaratarak etrafınızı keşfetmeye, arkadaşlarınızla tanışmaya, kaynaşmaya çalışın. Yakınlaştıkça paylaşarak ve paslaşarak daha hızlı yol alabilmeniz bir yana, zamanınızı mutlu ve dolu dolu yaşama şansınızı da kaçırmamış olursunuz.

İşyerinizden emekli olacakmış gibi davranın!
Burası sizin ilk işyeriniz olmayabilir, sonuncusu da olmayacaktır belki. Ama siz yine de çalışmaya başladığınız kurumla sonsuza kadar çalışmak hedefi ve arzusuyla başlayın. Böylece sabretme, anlama, emek verme, duygusal bağ kurma ve sahiplenme gibi kuruma katacağınız değerler olacak; aynı zamanda kafası karışık, geçici, arayışları olan, durumu idare eden tavrınızın olmayışı da veriminizi artıracaktır.

İş ahlakı başarıdan önce gelir!
Kurumları güvensizlik ve dedikodu çürütür. Firmanıza, yöneticilerinize güvenmeyi ve güven vermeyi sağlamalısınız. Sıfatlarımız farklı olsa da aynı gemideyiz ve ikimiz de başarılı olmak, kazanmak istiyoruz. Birbirimize ihtiyacımız var ve hepimiz insanız. Bu değerler bizi bir arada tutmaya yeterli olmalıdır. Olası kötü düşüncelerinizi kafanızdan silmeye çalışın ya da muhatabı ile yüz yüze görüşmeyi tercih edin. Rekabet tatlı bir şeydir, kurum içi dinamiklerini harekete geçirir, gelişiminizin itici gücüdür ama tadında yaşayın. Başkalarını aşağı çeken ve ekmeğiyle oynayan küçük ayak oyunları gün gelir yapanın ayaklarına takılır. Onlara güven duyun ve güven vermeye çalışın.

Hayatı ıskalamayın. Kitapları, müziği ve sanatı sevin!
Dünyanın güzelliklerine tüm duyularınızı, yüreğinizi açın. Sevmeyi, sevilmeyi, aşık olmayı, tutkuyla yaşamayı seçin. Güzel müzikler, şiirler, romanlar kılavuzunuz olsun. Doğayı, çiçeği böceği, hayvanı ve tabii insanı unutmadan… Şuna inanın ki dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey. Teknolojiyi de bilgiyi de yanınıza alın, işinize de hayatınıza da katkısı olsun.

…………………………………………………………………………………………………………………………….
Yarım asırlık iş deneyimlerimden aklımda kalanları sizlere aktarmaya çalıştım. Yalnızca Kiltaş’ta değil, belki de çok yakın zamanda başlayan iş hayatınızın her döneminde yararlanabileceğiniz küçük notlar da diyebilirsiniz.
Eğer bir yanından Kiltaş’ın patronu olarak bakarken, bir yanından da Kiltaş’ın çalışanı olarak bakabilirseniz bana, başka dünyalarda, başka dilleri konuşmadığımızı daha çabuk fark edersiniz. Yarın bir gün kısmet olur da kendi işyerinizi kurma düşünceniz olursa o zaman “iyi bir işletmeci nasıl olur”u konuşabiliriz. Ama bugün “iyi bir iş nasıl olur”u konuşabiliriz.
Bazıları gibi şanslı doğmadım ben de… Hazır bir sermayem, kurulu bir düzenim, özel okullardan alınmış eğitimim, bir rica ile işe alınışım olmadı. Hayata dişlilerin dokunduğu yerden başladım tabiri caizse. Rızkın onda dokuzunun maden ocaklarında çalışmak gibi bir kara yazgısı olan Zonguldak’ta yaşadım ben… O kaderi yaşamamak içindi belki de farklı bir şeyler arayışım… Ayakkabı boyacılığı da yaptım, sinemada gişe görevlisi de oldum. Sermayesiz ticareti de denedim, sinema oyunculuğunu da… Bunlar planlanmış şeyler değildi elbette. Deneme/yanılma yöntemiyle hayatı tırmalıyordum bir bakıma. Ayakta kalma savaşı verirken bir başarı hikayesine ve Kiltaş’a giden yolda şansa da, fırsatlara da ihtiyacım vardı. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki her işimde başarıyı getiren faktör, işime dört elle sarılmam ve kendi tarzımı oluşturmamdı. Ortada bir başarı varsa elbette ki tüm Kiltaş çalışanlarının başarısıdır.
Hani iş dünyasında bir söz vardır: “Kişiler değil, kurumlardır kalıcı olan…” Böyle dense de kişiler de kalıcı olabilir, oluyor, olmalıdır da. Çünkü bir işveren olarak şunu bilirim ki, uzun süredir çalışanlar o işyerine daha fazla katkı sağlarlar. Bir kere alışmışlardır, kurumun iç dinamiklerini biliyorlardır, yöneticilerin ne istediğini… Firmayla iyi kötü günde pek çok anıları vardır, bir duygusal bağ oluşmuştur ve “kendi işyerim” diyebilmektedir. Bu koşullarda kurumun kalıcı olmasını can-ı gönülden diler. Elini taşın altına sokar ve sorumluluk alır.
“Gençler bilebilseydi, yaşlılar yapabilseydi” diye bir söz vardır… Sizin yapabilme gücünüzü bizim bilebilme deneyimlerimizle harmanlayıp harika işler ortaya koymayı hedefliyoruz.
Kiltaş sizin ilk işyeriniz de olabilir, muhtemelen daha önce iş deneyiminiz de olabilir. Ama dilerim burası sizin kendi işyerim diyebileceğiniz, ayaklarınız geri geri gitmeden gelebildiğiniz, zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyeceğiniz kadar memnun ve mutlu yaşadığınız, yarınlara güvenle baktığınız ikinci bir “yuva”nız olur. Dilerim birlikte gerçekleştireceğimiz nice başarılarla, karşılıklı memnuniyet içerisinde sağlam ve kalıcı bir birliktelik yaratırız, bunun keyfini birlikte süreriz.
Yararlı olması ve başarılarınızın artarak devam etmesi dileklerimle.

Nejat Gümüş

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.