KURŞUN ATA ATA BİTER…

Hangimiz için hayat zor değil ki? Hangimizin payına acı, hayal kırıklığı, yenilmişlik, çaresizlik, kimsesizlik, yalnızlık, şanssızlık, kaza, bela düşmüyor ki?
Hangimiz iki elimiz olduğu halde, işe dört elle sarılmaktan başka bir çare görüyoruz ki? Hangimizin “imdat” dediğimizde yetişecek kimsesi var ki?
Hangimiz sırtımızdan vurulmadık ki? En olmadık zamanda, en ummadığımız kişiler tarafından ihanete uğramadık ki? Hangimizin Brütüs’ü olmadı ki!..
Hangimiz uçmaya çalıştığında, ayaklarından asılıp yükselmesi engellenmedi ki! Hangimizin etrafı iyi günde dolup taşarken, kötü günde yalnızlığa bürünmedi ki? “Dost Bildiklerim” şarkısı hangimizin düşüncelerini okumadı ki?..
İş hayatı zordur. Hayat zordur, ama iş hayatı daha da zordur. Çünkü işin içerisinde para vardır ve para çok insanı bozar. Rekabet vardır, haksız kazanç vardır, kendini yükseltmek için başkalarını düşürmek vardır.
İnsan doğası gereği kendinden yanadır, kendi çıkarlarını her şeyden önde tutar. Bu da sık sık çıkarların çatışmasına yol açar. Hep düşmanlar, rakipler çıkar yenilmesi gereken, engeller vardır aşılması gereken. Çünkü paradan söz ediyoruz. Kadını kötü yola, erkeği hapishaneye düşüren paradan. Yalan söyleten, çaldıran, banka hortumlatan, ekmek için fırın yağmalatan, yalnız dostunu değil, böbreğini sattıran paradan…
Dişinizle tırnağınızla iş kurarsınız. Namusluysanız, çalışmaktan başka bir yolunuz yoktur. Gecenizi gündüzünüze katar, çalışırsınız. Çocuğunuzun yüzünü göremeyecek kadar, eşinizle dostunuzla görüşemeyecek kadar. Paranızın keyfini süremeyecek kadar meşgul olursunuz. Tam da konuyu anlatacak tabirle “bir kürek ve bir yürek” ile başlarsınız “çamurla oynamaya”… Bir kurum büyütürsünüz, büyüyen hayalleriniz, büyüyen hedeflerinizle… Tek başına ayakta durmaya niyetlendiğiniz yolculukta kocaman bir aile olursunuz ekibinizle. Çalışanlarınız, aileleri, bayileriniz, perakendecileriniz, çözüm ortaklarınız, iş yaptığınız kurumlarla… Güven vermeye, güven duymaya çalışırsınız. Ama dedim ya, iş dünyasıdır burası, iyilik ile kötülüğün, karşılıklı çıkarların savaştığı bir arenadır. İnsan bir kere ruhunu şeytana satmaya görsün, yıkar gider hayallerinizi. Ot tıkar canınıza. Lafı dolandıra dolandıra anlatmasından anlayamazsınız sizi dolandıracağını. Bir iki söz, karşılıksız çekler, bulunamayan adresler, kapatılan şirketler, izini dahi süremezsiniz. Zaman alır hesaplaşmak. Çoğu zaman da hesap öteki tarafa kalır. Bilmez nelerinizi aldığını. Yalnız birikiminiz, çocuklarınızın ve çalışanlarınızın rızıkları değildir çaldıkları, insanlara güveninizi de çalar. Korkularınızla sizi dünyada bir başınıza bırakır öylece utanmadan…
“Aldatılan insan eksilerek yaşar” demiş bilgenin birisi… Gerçekten öyle olmuyor mu!.. Borç verirsiniz, alamazsınız; yemin edersiniz bir daha kardeşinize bile borç vermemeye… Kefil olursunuz arkadaşınıza, o borcunu ödemez, sizin yakanızdan tutarlar; söz verirsiniz kimseye kefil olmamaya… İhanete uğrarsınız, aldatılır, terk edilirsiniz; aşka tövbe edersiniz. Yüreğinizi, cebinizi, gönlünüzü, evinizi, kapınızı kapatırsınız; kimseye güvenmeden tavşan uykusuyla yatarsınız gecelere… Güvenmediğiniz için güven de veremezsiniz. İnsan içine çıkmak içinizden gelmez. Kendinizi yalnızlığa vurursunuz.
Ben iflah olmaz bir romantiğim. Hep iyi şeylere inanırım, çabuk güvenir, çabuk inanırım. Hayata, insanlara ve kendime bir fırsat daha vermeyi tercih ederim. Yenilgilerden payıma düşeni alır, kaybettiklerimi telafi etmek için tekrar çalışmaya koyulurum. Elbette ki hatalarımdan ders almaya, doğru insanları yanlış insanlardan ayırt etmeye çalışırım; ama iyi niyetli olmak biraz da saf olmak demektir. Saf insan çoğu zaman bir güler yüze, iki çift tatlı söze, üç damla gözyaşına kanar. Kin tutmaz, unutur. Bir şans daha verir, düzeleceğini umar.
Hepimiz başı sonu belli olan bir ömrü geçirmek için buradayız ve sonun ne olduğunu biliyoruz. Ama buna aldırış etmeden, kendimize yakışacak şekilde yaşıyoruz.
Ben çalışıyorum, hep çalışıyorum. Kendimi bildim bileli çalıştım; biliyorum ki elim/ayağım tuttuğu, kafam çalıştığı sürece çalışmaya devam edeceğim. Bu paragöz olduğumdan değil, böyle mutlu oluyorum. Çalışmak beni kötülüklerden alıkoyuyor. Dedikodu edecek vakit bulamıyorum. Hedefler belirliyor, o hedeflere ulaşmak için çalışıyorum. Kendimi de geliştiriyor bu durum. Zamana karşı koyuyorum.
Üstelik işveren olmak öyle bir sorumluluk getiriyor ki insana, yalnızca kendinizin ya da ailenizin rızkını düşünmüyorsunuz. Fırsat verdiğiniz, iş verdiğiniz, maaş verdiğiniz her insana karşı sorumlu oluyorsunuz. Onların hayat standartlarını geliştirmek için daha çok çalışmanız gerektiğini de biliyorsunuz.
Çalışanlarımdan birinin ev, araba alması, rahata ermesi öyle mutlu ediyor ki, bu anlatılacak bir şey değil.
Onun için iyimserliğinizi yitirmeyin. Moralinizi yüksek tutun, hayata güvenin. Başınıza gelecek, karşınıza çıkacak kötülüklere, kötü niyetlilere ise, düştüğünüz yerden doğrulurken dilinizde o umut türküsüyle cevap verin:
“Başın öne eğilmesin, aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın, aldırma gönül aldırma.”
Şunu biliyorum ve inanıyorum ki, kurşun ata ata biter; oysa benim param bitse de iyimserliğim bitmez. Bu yüzden zenginim, bu yüzden güçlüyüm. Şair de öyle diyor: “İyimserlik, bitmeyen bir hazinedir.” Kötülerin kurşunları varsa, iyilerin de iyimserlikleri var.

İyimserliğinizin bitmeyen bir hazine gibi sürmesi dileklerimle.

Nejat Gümüş
4 Temmuz 2013, İstanbul

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.