BABALAR VE EVLATLARI…

Babalar Günü, tıpkı Anneler Günü gibi yılda bir kez de olsa hatırlamak, sevgimizi bir nebze de olsa hissettirebilmek anlamını taşıyor.
Babalar Gününde çaktırmadan hediye bekliyoruz, büyüğüne küçüğüne bakmadan. Aslında bir anlamda 23 Nisan gibi oluyor. Hani o gün çocuklar bir günlüğüne Başbakan, Belediye Başkanı, Vali olur ya, öyle bir şey işte. O gün biz çocuk oluyoruz, çocuklar baba. Hediye alan ile hediye veren yer değiştiriyor. Çocuklaşıyoruz belki de, güzel oluyor.
Aslında babası olmayan ve baba olan bizler için Babalar Günü evlatlarımızla ilişkilerimizi gözden geçirme fırsatı veriyor. Özellikle bu Babalar Günü, evlat sahibiyseniz, evladınızla ilişkinizi yeniden gözden geçirin. Çünkü yaşadığımız bu günler gençlerin şaşırtıcı çıkışına tanık olduğumuz günler.
Gezi Parkı Direnişi olarak adlandırılan hareket son 15 günün yalnız Türkiye’de değil, dünyada en fazla ilgi çeken konusu olmaya devam ediyor. Başlangıçta bir parktaki ağaçların kesilmesi ve yerine bir AVM’nin yapılacak olması haberi üzerine küçük sayıda çevrecinin parkta sessizce toplanması olarak başladı. Sonrasında polisin orantısız güç kullanması ile bir kartopu gibi büyüdü, çığa dönüştü. Farklı görüşlerden, farklı talepleri olan on binlerce genç Taksim’i doldurdu. Olay yalnızca İstanbul’un merkezindeki bir park görünümündeyken, tüm Türkiye’de protestolara yol açtı. Öyle ki maçta bile yan yana gelemeyen Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçeli taraftarlar kol kola ve birbirlerine yardım ederek müthiş bir dayanışma gösterdiler.
Hükümet ile gençleri karşı karşıya getiren şey neydi? Hala da bu tartışılıyor. Aslında benim burada söz ettiğim şey de tam olarak bu. Gençlerin, evlatlarımızın ne istediğini ne kadar biliyoruz? Ne kadar anlıyoruz onu?..
Biz babaların klasik görevleri bellidir. Evin geçimini sağlar, eve ekmek getirir, çocuklarımızı en iyi okullarda okutup hayata hazırlamaya çalışırız. Aynı zamanda belli değerlere sahip iyi bir insan olarak yetiştirmek için eğitim veririz. İşte sanırım sorun burada başlıyor. Neye göre eğitim? Kime göre doğrular?
Bizim doğrularımız ne kadar doğru? Bizim doğrularımız zamana ne kadar dayanıklı? Değişen dünyaya ayak uydurabiliyor muyuz biz? Yeni kuşağın, yeni dünyanın insanlarının isteklerini anlayabiliyor muyuz?
Sahi, gençler ne ister? Genleri ne kadar bize çekerse çeksin hepsi ayrı birer birey. Yaşadıklarını farklı yorumlayabiliyor, farklı bir kişilik geliştiriyorlar. Onları yetiştirirken yoksa kendimiz gibi birini mi yaratmak istiyoruz? Kendimizden kaç tane daha çoğaltabiliriz? Neden başka bir birey olmasını engellemeye çalışıyoruz? Neden değişimden korkuyoruz?
Ve neden her şeyini kontrol altında tutmak istiyoruz? Onlara yeterince güvenebiliyor muyuz? Güvenmiyorsak eğer, ne zaman güveneceğiz?
Eğer Hükümetin vatandaşla ilişkisini de baba-evlat ilişkisine benzetirsek, ki benzemese “Devlet Baba” denmezdi, galiba aynı sorunlar orada da var.
Hani babalık vazifemiz çocuğumuza iyi imkanlar sağlamaksa ve bunu sağlıyorsak iyi baba olduğumuzu düşünürüz ya… Bir de iyi evlat yetiştirmek için sıkı bir eğitimden geçiririz, yediğine-içtiğine, kiminle gezdiğine, nereye gittiğine, arkadaşlarına, alışkanlıklarına, giyimine, saçına, küpesine, makyajına karışırız ya… Maksat yoldan çıkmasın, kötü bir çocuk olmasın deriz ya…
Galiba Devlet Baba da bunu yapmaya çalışıyor ve iyi bir devlet olduğunu düşünüyor.
Biz iyi bir baba mıyız peki? Bunu çocuklarımıza sormamız lazım. Belki de yeterli değilizdir. Belki de istedikleri şeyler, vermeye çalıştığımız şeyler değil. Başka şeylerle mutlu oluyorlar. Belki de her şeylerine karışmamız, onlara güvenmememiz, takip ediyor olmamız, kısıtlamamız onları bizden uzaklaştırıyor.
Demek ki, devletten de istediklerini bulamıyor çocuklar. Demek ki biriktirdikleri öfkeleri, isyanları bu yüzden… Demek ki borsanın inmesi ya da çıkmasından, köprü yapılmasından da önemli şeyler var onlar için. Oysa AVM’den onlar yararlanır diye düşünülüyordu. Yanılmışız. Onlar çok daha fazlasıymış!..
Öyle ya, madem ki en iyi okullarda okutuyoruz… Madem ki odalarına koyduğumuz, ellerine tutuşturduğumuz bilgisayarlarla dünyada ne olup bittiğini öğrenebiliyorlar… O halde bizden ileride olmaları kadar doğal ne olabilir ki? Bizim zamanımızda bilgisayar yoktu, çok kanallı televizyonlar yoktu. Dünyada olup biteni aylar sonra öğreniyorduk, o da tek kaynaktan. Çoğumuzun yabancı dili yoktu.
Ne mutlu bize ki, çocuklarımız, gençlerimiz devletimizden de, siyasetçilerimizden de önde. Yeni dünya düzenini onlar kuracak ve bu yüzden yöneticilerimizin çocuklarımıza daha çok kulak vermeleri, onları daha çok dinlemeleri ve anlamaları gerekiyor. Yoksa bugün küçük bir işaretini verdikleri gibi direnmeleri, baş kaldırmaları, o müthiş enerjilerini büyük bir güce dönüştürmeleri içten değil.
Hani hep büyümelerini beklerdik ya!.. Birey olduklarını görmek, kendi ayaklarının üstünde durabildiklerini izlemek… Hani, vatana millete hayırlı evlatlar olsun isterdik ya!.. Hani bir şeyi başardığını gururla seyretmek, “işte bu benim çocuğum” demek!..
Oldu galiba!..
Güçlerini gururla izliyoruz. Arada telaşlansak, korksak da, yasa dışı bir şey yapar mı, başı belaya girer mi desek de; kovalanan, kıstırılan, dayak yiyen, burnu kanayan, gazdan bayılan çocukların Allah analarına, babalarına sabır versin derken, bizim evlatlarımızı onların yerine koymaya bile cesaret edemesek de; biliyoruz ki onlar pırıl pırıl gençler, pırıl pırıl çocuklarımız ve dünyayı kendileri için, bizim için değiştirmeye, daha yaşanabilir, daha katlanabilir, daha özgürce yeşili koklayarak soluklanabilir bir hayat inşa etmeye çalışıyorlar.
Kafalarını cep telefonundan, bilgisayardan kaldırmıyor diye şikayet ediyorduk. Dünyadan bi’haber büyüyorlar diye eleştiriyorduk. Gördünüz mü meğer öyle değilmiş.
Büyümüşler ve evrensel değerler için birçok şeyi göze bile alıyorlar.
Ne mutlu onlara.
Ne mutlu bizlere!
Babalar Gününde bundan büyük hediye olur mu? Bundan daha büyük bir gurur yaşanır mı?
Artık sıra bizde. Onlara layık olmaya çalışmamız gerekiyor. Ve onları anlamalı, dinlemeli, en çok da saygı göstermeliyiz. Bu saygıyı fazlasıyla hak ediyorlar.
Babalığın keyfi en güzel böyle çıkıyor.
Babalar Gününüz Kutlu Olsun.

Nejat Gümüş
15 Haziran 2013, İstanbul

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.