Beşiktaş’ım sen çok yaşa!..

Her erkek çocuğunun yürümeye başladığı ve koştuğu zamanlardan başlayarak hayatına mutlaka bir futbol topu girer… Kız çocuklar için bebek ne anlama geliyorsa, erkek çocuklar için de futbol o kadar anlam bulur…
Futbol oynayan/oynamayan herkesin de tuttuğu bir takım vardır. İster sempatizanı olsun, ister fanatik bir taraftarı, mutlaka bir takımı vardır. İnsanlar başarıyı sevdiği için başarılının yanında olur. Bu da doğal olarak sizi üç takımdan birinin taraftarı yapacaktır… Ya Galatasaraylısınızdır, ya Fenerbahçeli, ya da Beşiktaşlı… Tabii ki bunların dışında herkes doğduğu ya da yaşadığı şehrin takımını da tutar.
Benim takımım Beşiktaş.
İnsanlar hangi takımı neden tutarlar, o takımın taraftarı olmalarında nelerin etkisi vardır, kuşkusuz herkesin başka türlü bir hikayesi vardır. Aile etkisi (özellikle baba), takımın o döneme denk gelen başarısı, taraftarlığa zemin oluşturan bir yıldız oyuncu etkisi gibi… Mesela, Metin Oktay, Hagi, Alex, Can Bartu, Sergen, Feyyaz gibi yıldız futbolcuların etkilediği ve taraftar yaptığı çok kişi var…
Ben 8 yaşlarındaydım Beşiktaşlı olduğumda… Beşiktaş o yıl “Şenol-Birol-Gol” tezahüratlarını yaratan ve bir efsane olan Şenol ve Birol’un golleriyle şampiyon olmuştu ama ben bütün bunları bilmeden taraftarı olmuştum Siyah-Beyazlıların… Çok sevdiğim bir dayım vardı ve dayım fanatik derecede Beşiktaşlıydı. Beni de Beşiktaşlı yapmak istiyordu. Kısa süre sonra dayım amansız bir hastalığa yenik düşmüş ve aramızdan ayrılmıştı. Ben de sağlığında onun sözünü dinleyememiş olmanın verdiği suçluluk ve üzüntü ile ve dayıma olan büyük sevgim ile Beşiktaşlı olmuştum.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki Türkiye’de en fazla taraftarı olan takım Galatasaray. Ve onu hemen Fenerbahçe takip ediyor. Üçüncü sırada da Beşiktaş… Zaten biliyorsunuz bu üç takıma “Üç Büyükler” denir.
Neden taraftarlar bu takımları tutuyor derseniz, herkes kazanmak istiyor. Başarılının yanında olmak, o başarıdan kendine pay çıkarmak, takımlarının başarıları ile kendi hayatlarındaki başarısızlıkları kısmen de olsa unutmaya çalışmak gibi psikolojik ve sosyolojik sebepler olabilir. Galatasaray ve Fenerbahçe’nin çok sayıdaki şampiyonlukları, Galatasaray’ın UEFA ve Süper Kupa şampiyonlukları gibi somut örnekler bu taraftar sayısını izah edebilir…
Beşiktaş, şampiyonlukları ve aldığı kupalar gibi başarı ölçüsüne göre üçüncü sırada olduğu için üçüncü büyük taraftar sayısına sahip. Ama ben size başka bir şey söyleyim: İddia ediyorum ki Türkiye’nin en sevilen takımı Beşiktaş’tır. Çünkü diğer tüm takımların taraftarlarının kendi takımları dışında en sevdikleri takım Beşiktaş’tır.
Beşiktaş taraftarı farklıdır. Çünkü onlar takımlarını, diğer takım taraftarları gibi sevmez. Ölçüsüz, hesapsız ve beklentisizce sever. Gönülden ve ölümüne bağlıdır takımına… İnanmıyorsanız üç takımın da maçlarına gidin, tribün ambiyanslarını, heyecan ve tutkuları yerinde izleyin, hak vereceksiniz bana…
Galatasaraylı aristokrattır. Biraz okullu, biraz Avrupalı, biraz eğitimlidir. Bu yüzden heyecanı daha azdır.
Fenerbahçeli, takımı başarılı olduğu müddetçe taraftardır. Üç maç üst üste kötü sonuç alınırsa, kim olsa barınamaz orada. Gerekirse futbolcularını döver, kulübü basarlar.
Ama Beşiktaşlı öyle değildir. Onlar futbolu sadece şampiyonluk olarak görmezler. Bir yaşam kültürü, bir eğlence, bir tutku, bir sahiplenme, bir “takım olma” haliyle yaşarlar. Beşiktaşlıların taraftarlığı pazara kadar değildir. Hepsi bir yana, dünyada Çarşı Grubu gibi bir taraftar topluluğu var mıdır?..
Beşiktaş’ım renkleriyle de ayrıdır diğerlerinden… Beşiktaş en asil iki rengi, üstelik birbirine zıt iki rengi aynı formada buluşturmuş; üstelik son derece uyum içerisinde sunmuştur. Hatta bir rivayete göre başlangıçta kırmızı-beyaz olan takımın kırmızı rengi, kaybedilen Balkan Savaşı üzerine, ölenlerin yasını tutmak için, siyaha dönüştürülmüştür.
Siyah ile beyaz, dengedir aynı zamanda… Zıtlıkları barındırmaktır. Bana kalırsa siyah-beyaz filmlerde kalan masum aşkların, masum insanların, masum ilişkilerin, tertemiz hayatların hafızalarımızdaki değeri gibi temizdir Beşiktaş sevgisi. Onun içindir ki, Galatasaray kadar lobisi olmadığı, Fenerbahçe kadar çığırtkan olmadığı için en çok canı yanan, en çok hakem hatasına maruz kalan, en az hakkı korunan takım olmasına rağmen Beşiktaş, hep mağrur, hep gururludur. Onun içindir ki bu takımın her şampiyonluğu tertemizdir, içerisinde tek bir şaibe olmadan…
Mağrurdur Beşiktaş’ım, çünkü Kartallar mağrurdur. Ömer Hayyam’ın dediği gibi, “Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar / Güneş yalnız da olsa etrafa ışık saçar / Üzülme doğruların kaderidir yalnızlık / Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar.”
Öyle ya, öteki adımız: “Kara Kartallar”… 1942 yılında şampiyonluğa emin adımlarla koşan Beşiktaş, 19 Ocak günü Süleymaniye takımı ile maça çıkar. Öyle bitmek bilmeyen hızlı akınlarla saldırmaktadır ve üst üste goller atmaktadır. O sırada tribünlerden gelen bir ses herkesin dikkatini çekmiştir: “Haydi Kara Kartallar. Hücum edin Kara Kartallar”… Şeref Stadı’nı dolduran binlerce taraftar ve maçı takip eden gazeteciler, çınlayan sesle donup kalmıştır. Son derece isabetli bir benzetmedir o anda yapılan. O sezon rakiplerini ezip geçen Beşiktaşlı futbolcuları “Kara Kartal”dan, oynadıkları futbolu “Kara Kartal gibi hücum etmek”ten başka bir şekilde tarif etmek mümkün değildir. Tribünlerden gelen sesin sahibi ise Mehmet Galin isimli bir balıkçıdır. Ve tabii maç 6-0 Kara Kartalların üstünlüğü ile sona ermiştir.
Baba Hakkı, Şükrü Gülesin, Süleyman Seba, Necmi, Sabri Dino, Erkan, Fehmi, Sami, Süreyya, Kaya, Vedat Okyar, Yusuf, Suat, Sanlı, Faruk Güven, Rasim Kara, Ziya Doğan, Fikret, Tuğrul, Necdet, Ali Kemal, Bora, Haluk, Şaban, Metin, Ali, Feyyaz, Şifo Mehmet, Rıza, Samet, Ertuğrul Sağlam, Gökhan, Recep, Kadir, Ulvi, Mehmet Ekşi, Sinan, İlhan Mansız, Tümer, Sergen, Ahmet Dursun, Oktay Derelioğlu, Nihat Kahveci, Ferdinand, Carew, Bako, Pancu, Amokachi, Giunti, Zago, Pascal Nouma, Cordoba, Ricardinho, Delgado, Ronaldo, Bobo ve daha nice Kartal… Futbol zevkimizi güzelleştiren, takım olma gururumuzu yaşatan futbolcularımız…
Beşiktaşlı olmak ayrıcalıktır; hesapsızca sevmektir, aşktır. Beşiktaşlı olmak, “iyiler mutlaka kazanır” diyerek, umudu hiç kaybetmemektir. Beşiktaşlı olmak, kaybederken de çok şey kazanmaktır. Beşiktaşlı olmak, haksız bir kazanç sağlamak yerine, “gönüllerin şampiyonu” olmayı tercih etmektir.
Tüm takımlarımızı seviyorum ama ölene kadar da Beşiktaşlıyım.

Saygılarımla.
Nejat Gümüş

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.