Bir Ben Var Bende,Bir De Öteki Ben...

Çoğunlukla hayat sorumluluklar ve görevler üzerine kuruluyor. İnsan çocukken bir an önce büyümek istiyor. Çocuk aklı işte! Bilse, hiç büyümeyecek de… Büyüdüğü zaman da hep çocukluğu kalıyor aklında. Yaşadıkları, yaşayamadıkları, özledikleri, yaşamak istedikleri ne varsa, hepsi göğsüne hapsedilmiş bir büyük “of” gibi, bir iç çekiş gibi hep yanında.

Dedim ya, sorumluluklar ve görevler öyle ağır basıyor ki, o elbiseyi öyle bir üniforma gibi üstünüze giyiyorsunuz ki, sanki tüm hayatınız boyunca sadece tek bir göreviniz varmış gibi başka biri olamıyorsunuz. Başarıya endeksli bir hayat sizi makinenin dişlilerinden biri yapıyor. Üstelik ne başarının sonu var, ne bunun keyfini çıkaracak boş vaktiniz… Hep bir sonrakine odaklanıyor, hep bir sonraki sipere ulaşmaya çalışıyorsunuz.

Bazen aniden yalnızlaştığımı, bu sırada da kendimi hayatımı sorgularken, geçmişin hesaplarını yaparken bulurum. Geçmişime üzülür, geleceğimden endişelenirim. Sorgulamalar hiç bitmez hayatımdan, anlam veremem bu dünyanın ve insanın düzenine. Yanımda birilerini ararım. Ama bir bakarım ki, dün yanımda olanlar bugün yok oluvermişler… Verilen emeklere, bağlanılan umutlara ve hayallere üzülürüm. Kendi kendime derim ki: “Bir avuç çakıl taşım vardı elimde, her giden bir tanesini götürdü. Geriye kalan ise sadece boşluk”…

“Bu dünyadaki rolüm nedir?” diye düşünürüm… Kendimi bir anda oyundan çıkartılmış hisseder, üzülürüm. Sonra “bırakma kendini” derim. “İyi şeyleri düşün. Nasıl bakarsan öyle görürsün.” Sahte gülücükler yaratır, kendi içimde Pollyannacılık oynarım. Son bir umutla tutunacak yeni dallar ararım. Ama attığım her adımda cebimdeki misketlerden bir tane daha düşer. Onlar düştükçe ben neşemi kaybederim. Yeni hayaller yaratırım. Onlar için yaşayacağım yeni yaşama sebepleri. Sahte hayaller, sahte insanlar, sahte sevgiler…

Ve bazen gitmek isterim buralardan, tüm geçmişi ve tüm duyguları geride bırakarak… “Sanki bir önceki hayatımda ben bunları yaşamıştım” diyerek hatırlayacak kadar yabancılaşmak isterim kendimden. Bir başka diyar, bir başka ben…

Ve bazen de “gerçek hayat bu değil, gerçek insanlar bunlar değil” diyerek tüm dünyaya kafa tutmak isterim.

Ve bazen sadece susmak isterim. Sessizliğin tüm soruların cevapları olduğunu bilirim… İşte o zaman kaçmak isterim. Bulunduğum yerden, gördüğüm insanlardan, görevlerimden, sorumluluklarımdan, her şeyden, herkesten, hatta kendimden bile…

Bazen, uzun zamandır görmediğim dostları çat kapı ziyaret etmek, bir kitabı, bir anı, bir sohbeti bölmeden yaşamak… Hayatın akışına kaybolmak, sessizliğe kulak vermek.. Ne güzel olurdu!..

Bunalırsınız şehrin telaş ve stresinden. Bunalırsınız iş hayatının hesap/kitaplarından. Yorulursunuz, dolarsınız, tıkanırsınız hatta… Tam böyle bir zamanda bazen bir plan yaparak, bazen ani bir kararla atarsınız kendinizi bir tatil beldesine. Herkeslerden uzak, gönlünüzce dinleneceğinizi, sinirlerinizi yatıştıracağınızı hesap edersiniz. Hatta içine eğlence bile katacağınız küçük planlar da eklersiniz. Kendinizi ödüllendireceğiniz alışverişler, kıyafetler, güzel yiyecekler, bol bol içecekler… Deniz, güneş, ayın batışı, yakamozlar… Sizden iyisi yoktur hesapta.

Ama o da ne!.. Telefonlarınız her zamankinden fazla çalmaya başlar. Ya da siz ararsınız her zamankinden daha fazla. Sanki sizsiz hiçbir şey yolunda gitmeyecektir. Sanki sizin olmadığınız zamanlarda dolar fırlamış, faizler zirve yapmış, borsa patlamış, müşteriler kaybolmuş, üretim durmuş, çalışanlar çalışmaz hale gelmiş gibidir. Ve sanki dünyanın tüm aksilikleri, aksilik bu ya, sizin üç günlük tatilinize denk gelir. Sizi huzurunuzla baş başa bırakmamak için anlaşmışlardır.

Onu ararsınız talimat verirsiniz, ötekini arar transferleri sorarsınız. Tekrar döner teyit ettirirsiniz. Olmadı bir daha, yok başka bir kişi daha, böyle sürer gider. Gelmek için iyi bir zaman değildi diye düşünmeye başlarsınız. Aklınız orada kalır. Şunun farkına varırsınız ki, siz olmadan bir iş yürümüyordur. Bir yere bırakıp gidecek lüksünüz yoktur. Hatta daha ileri gider, “tatil benim neyime” bile dersiniz. Vaktinizi işle doldurduğunuzu geçtim, uzaktan işleri halletmeye çalışmak daha zor ve daha streslidir. Emanet güvensizliğe, güvensizlik korkuya, korku endişeye, endişe de yerini strese bırakır.

Aslında sonra anlarsınız ki, sizsiz de hayat kaldığı yerden devam etmekte, işler küçük telaşlar dışında aynen yürümektedir. Ama asıl sorun sizdedir.

Siz gittiğiniz yere de aynı kafayla gitmişsinizdir.

Yani sözün özü, insan kafasını değiştirmediği; sorumluluk ve korkularını da götürdüğü sürece, nereye giderse gitsin, aynı adam olarak gider. Kendini değiştirmediği sürece, hiçbir şey ve hiçbir yer onu değiştirmez.

Cennet de cehennem de, iş de, tatil de sizin içinizdedir.

Tıpkı korku ve güvenin, umut ile karamsarlığın, kazanmak ile kaybetmenin sizin kafanızda olması gibi.

Siz istemezseniz hiçbir şey olmaz.

Saygılarımla.

Nejat Gümüş

10 Nisan 2014, İstanbul

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.