Hayatta koşuştururken arkada bıraktıklarımız

Şimdi çocukluğumun geçtiği o şirin kasabada, o sessizlikte, o evlerin arasında bisiklete binmek ne kadar da güzel olurdu. Metropol telaşından ve dertlerden uzakta bir an için özgürleşme, doğanın huzur veren rahatlatıcı kokusunu hissetme… Ne güzel olurdu o eski çocukluğumuzu bulmak…
Neden mutlulukları hep geçmişte buluruz? Ve neden hep geçtiği zaman fark ederiz mutlu olduğumuz anları?
Zaman gelir, geçer; sonra bir bakmışın ki artık sen de eski yerinde değilsin… Belki içimizdeki çocukluğumuzdu bizi sürekli geçmişe baktıran, belki de günümüzün stresli hayatıydı gözlerimizi düne yönlendiren.
Bizler hep mutluluğu arıyoruz. Çoğunlukla da yanlış yerlerde…
Bazen çok çalışıyor, iş odaklı yaşıyoruz… Kendimize vakit ayırmayı unutuyoruz. Etrafımızdaki güzelliklerin farkına varamıyoruz. İşte böyle anlarda hep geçmişe bakıyor geçmişte yaşadığımız mutlu dolu anları, arkadaşlıkları, sevgileri arıyoruz. Bu arayış içinde bunlara tekrar sahip olabilmeyi isterken aslında daha da uzaklaşıyoruz kendimizden ve de mutluluklardan.
Kaçımız tek başına doğa yürüyüşüne gitti, kaçımız tek başına denizde kıyıdan yüz metrelerce uzakta yüzdü, kaçımız tek başına hayalinin peşinden gitti, imkansızı istedi, ya da kaçımız umudu olmasa bile sevgisini dile getirdi?..
Geceleri gökyüzünü izlerim kendi yalnızlığımı daha çok hisseder acizliğimi görürüm. Bazen de gündüzleri bulutları bir şeylere benzetir çocukluğuma dönerim. Akşamüstleri ise çimlere yatar batan güneşi izler güzel günleri getiririm aklıma. Yine gece olur yakamozu izler yaşamı sorgular daha da çok yalnızlaşır, geçmişin hesaplarını yaparken bulurum kendimi. Geçmişime üzülür geleceğimden endişelenirim. Sorgulamalar hiç bitmez hayatımdan, anlam veremem bu dünyanın ve insanın düzenine. Ararım hep yanımda bir dost bir sevgili. Ama bir bakarım ki dün yanımda olanlar yok oluvermişler bugünde. Üzülürüm verilen emeklere, bağlanılan umutlara ve hayallere. Bir avuç çakıl taşım vardı elimde her giden götürdü bir tane geriye kalan ise boşluk sadece. Yatağıma yatar uyuyuveririm biran önce. İsterim günler hemencecik geçsin diye. Düşünürüm hala bu dünyadaki benim rolüm nedir diye? Kendimi bir anda oyundan çıkartılmış hisseder üzülürüm, ne yapacağımı bilemez sahte gülücükler yaratır kendi içimde Polyanacılık oynarım. Son bir umut arar tutulacak yeni dallar hedeflerim. Ama attığım her adımda cebimdeki misketlerden bir tane daha düşer yere. Misketlerim düştükçe de neşemi kaybederim. Yeni hayaller yaratır onlar için yaşamaya başlarım. Sahte hayaller, sahte insanlar, sahte sevgiler.
.. Ve bazen gitmek isterim buralardan tüm geçmişi ve tüm duyguları geride bırakarak. Sadece anılar yeter bana. Sanki bir önceki hayatımda ben bunları yaşamıştım diyerek hatırlayacak kadar yabancılaşmak isterim kendimden. Bir başka diyar bir başka BEN…
.. Ve bazen tüm dünyaya kafa tutmak isterim gerçek yaşam gerçek yaşanılanlar ve gerçek insanlar bunlar değil diye…
..Ve bazen sadece susmak isterim. Sessizliğin tüm soruların cevapları olduğunu bilirim…
..Ve bazen sadece manyetik dalgaların yerimi tespit edemediği anlar ve yerlerin olmasını isterim.
Kaybolabildiğim anlar olsun isterim. cep telefonu kimi durumlarda en değerli hazinelerimden biri olan özgürlüğümü alır elimden. Kaybolmayı başaramam. Özgürlük için yapılması basit aslında. Arada sırada kapsama alanının dışında olmak. Uzun zamandır görmediğim dostları çat kapı ziyaret etmek, bir kitabı bir anı, bir sohbeti bölmeden yaşamak. Hayatın akışına kapılmak, sessizliğe kulak vermek…
İşte her insanın yukarıda yazdığıma benzer dönemleri ve de hisleri olmuştur. Hayat bazen bizi olmak istemediğimiz kişiler olmamız için zorlar durur. Ve bu olduğunda biz genellikle eskiden olduğumuz o küçücük parçaya tutunmaya çalışırız. Belki bir oyuncağa, belki çocukluk anılarımıza belki de bir parça mücevhere. Küçücük bir yadigâr bize “gerçekte kim olduğumuzu” hatırlatır. Ama şirketleştirilmiş bir dünyanın içine itildikçe ve çevremizi kurtarma hayalimizden uzaklaştıkça o yadigâra daha da sıkı tutunuruz. Ve tam zamanında hiçbir zaman olmak istediğimiz yerde olamayız.
Hayatımızın en mükemmel anlarını ille de kendi elimizle yaratmamız gerekmiyor. Bunlar aynı zamanda bizim başımıza gelenlerde olabiliyor. Hayatımızın akıbetini etkilemek için harekete geçemeyiz demiyorum. Harekete geçmemiz gerek ve geçeriz de. Ama şunu unutmamak gerekir ki herhangi bir gün, evden dışarıya adımımızı atarız ve tüm hayatımız sonsuza kadar değişebilir. Yaşamın bir planı vardır çünkü…
Ve o plan sürekli hareket halindedir. Bir kelebek kanatlarını çırpar ve yağmur yağmaya başlar. Korkutucu bir düşünce olsa da aynı zamanda harikadır da. Makinenim tüm o küçük parçaları biz tam olarak olmamız gereken yerde tam olarak olmamız gereken zamanda bulunalım diye sürekli çalışır. Doğru yerde, doğru zamanda. Hayatımızdaki büyük şeylere neden olan bir sürü küçük şey vardır. Tüm o ufak şeylerin bizi götüreceği yeri ve buna ne kadar minnettar kalacağımızı bilseydik eğer yine aynı şimdiki düşünce tarzımızla yaşar mıydık?
Son sözüm; mutluluğun aslında ayrıntılarda ve bardağın dolu kısmında olduğu düşüncesini benimsemeyi bilmeli hayatın aslında istenirse bir oyun parkı olduğunu anlar hale gelmeliyiz. O ayrıntıları aramak, görmek ve stratejilerle oluşmuş insan ilişkilerinden uzaklaşmak dileğiyle…

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.