Her son, yeni bir başlangıçtır…

“Bilmiyorum seninle sonumuz ne olacak” diyordu şarkıcı, seninle başım dertte dediği sevgilisine…

Şöyle bir düşündüm de, herkes ne çok merak ediyor “son”u… Sınavın sonucunu, ihalenin sonucunu, sayısal lotonun sonucunu, yetenek sizsiniz yarışmasının sonucunu, suya düşürdüğü cep telefonunun servis sonucunu, boşanma davasının sonucunu ve sona yaklaşılan her şeyin sonucunu… Kalınca bir romanı daha üçüncü sayfada sıkıcı bulduğu için okumaktan vazgeçen okuyucu, yine de kitabın son sayfasına göz atıyor, sonunun nasıl bittiğine dair merakını gideriyor.

“Maçın sonucu ne oldu abi?” diyen fanatik futbol taraftarı, kötü geçen gününe inat iyi bir haber duymak istiyor. Gönül verdiği renklerle kazanıyor olmanın, hayata gol atmanın keyfini yaşamanın, yenilenlerden yenenler tarafına geçmenin gücünü hissetmek istiyor. Onun için son, hakemin bitiş düdüğü…

“Sakın sonunu söyleme!” diye yanındaki arkadaşını uyaran, nefesini tutarak filmi izleyen genç kız, gözlerini kırpıştırıyor, tırnaklarını yiyor. Filmim baş kadın oyuncusunun yerine kendini koyuyor, ona yapılan kötülüklere en güçlü ve gururlu haliyle cevaplar hazırlıyor. Acaba bütün kötü kişilere karşı bu savaşı kazanacak mı, sevdiğine kavuşacak mı? Onun için son, “Mutlu Son”lu biten bir filmdir.

“Sonunu iyi görmüyorum, kendini bitiriyorsun” dedikleri akşamcı, derin anıların kesikler attığı yüzünü buruşturarak, biraz da alaycı bir gülümseyiş fırlatarak, “hangi son?” dercesine şişesine sarılıyor. O, unutmaya çalıştığı kadın gittiğinde, bekleyişi bittiğinde maçı bitirmişti. Şimdi yaptığı uzatma dakikalarını oynamak. Biraz daha içine çekilerek, biraz daha dibe gömülerek. Sonunu kendi yazmadı kuşkusuz… Hangi son gelirse gelsin, sondan öncekilerin daha iyi olmadığını düşünüyor.

Ekmeğini aslanın midesinden çıkartmak için günün ilk saatlerinde yola koyulan muhasebeci, mesaiye kaldığı yoğun bir günün ardından son vapuru kaçırmama telaşındaydı. Ayın 28’inde verilecek taksi parası, sonu olurdu bir bakıma…

Son dersi kırarak alışveriş merkezinde arkadaşıyla buluşarak o çok sevdiği ayakkabıyı alan öğrencinin yaşadığı talihsizliğe bakın ki, yazılıda çıkan iki soru, girmediği o derste anlatılan konulardandı. Aynı sınıfı tekrar okumak kadar kötü bir son olabilir miydi?.. Bunu düşünmek bile korkunçtu. Gencin aklından geçenler ise büyük bir pişmanlık dolu sözler ve “bir daha dersi kırmak mı, bu son olsun” tövbesiydi…

Hastane koridorlarında yalnız başına yakaladığı doktora, hastasının durumunu soran kişi de sonucu merak ediyordu. “Kurtulacak mı doktor? Bir çaresi yok mu?” diyor, doktorun sözlerinde ya da gözlerinde bir yaşama umudu arıyordu.

Her zamanki çay bahçesinde sevgilisiyle buluşan genç kız, bu sefer romantik hayalleri bir kenara bırakmış, hayatın kanatan gerçekleriyle konuşuyordu. Dış dünyanın şartlarına teslim olmuş büküklüğüyle, “sonu yok bunun!” diyordu… “Bu ilişkinin sonunda bize kavuşmak yok. Umut yok, umut edecek bir şey de yok. Koca bir dünya ile iki kişi nasıl baş edebilir ki?”.. Sözün bittiği, cümlelerin boğazda düğümlediği bir zamanda, duran dünyaya inat, parmaktan çıkarılan ve usulca masaya bırakılan yüzük dönüyor, sessizliğin ortasında sinir bozucu bir ses çıkarıyordu. Artık ikisinin de sonu gelmişti. Son veda, son sarılış ve son bakış. “Aman aman, yandım aman. Kurşun gibi izler, Son bakıştaki o gözler, kaldı aklımızda”…

“Son” nedir?… Bitiştir son, finaldir. Ne çok merak ederiz, yarını. Bugünü yaşamayı unutup sonrasına takılırız. Fincanlar kapatır, fallar açtırırız. Oysa, yarın da bugün gibi bir gündür. Yine bir şeyler yaşanacak, bir şeyler bitecek, bir şeyler başlayacaktır. Yarın dediğimiz en koyu geceden sonra doğan güneş, en soğuk kıştan sonra açan bahar değil midir?

Son, sona ermektir, sona gelmektir. Son, sonucu görmektir, ya da görememektir. Son, bitirmektir, tükenmek, tüketmektir.

Ama son, başlamaktır da!.. Yeni bir cümleye, yeni bir ilişkiye, yeni bir sınava, yeni bir maça, yeni bir yarışmaya, yeni bir hayata giriş yapmaktır.

En sonunda ölümün olduğunu bile bile bu delicesine yaşama coşkusu, insanın hayata karşı kazandığı en büyük zaferdir aslında. Ecele gülüp geçmektir. “Sonu umurumda değil, ben bana armağan edilen hayatı doya doya yaşamaya bakarım” demektir de…

Aslında son diye bir şey yoktur sevgili dostlar. Sadece, tıpkı kalın bir romanda olduğu gibi 1. Bölüm, 2. Bölüm, 3. Bölüm vardır. Tıpkı tiyatroda olduğu gibi 1. Perde, 2. Perde, 3. Perde vardır. Eğer hayatı daha sert değerlendiriyorsanız, tıpkı boks maçındaki gibi 1. Raund, 2. Raund, 3. Raund vardır. Her raundda yeni bir başlangıç yapacağınız, ayağa kalkabileceğiniz, bitiren yumruğu savurabileceğiniz bir şans vardır daima.

Yeter ki uğruna savaşacağınız birileri, varmak isteyeceğiniz hedefler, en önemlisi de yeterince yaşama tutkunuz olsun.

Bilin ki, noktadan sonra yeni bir cümle başlar. Yeni bir cümle de yeni hayatın merhabasıdır.

Son dedikleri, son kuruşunuzu harcadığınız, son sevgilinizin sizi terk ettiği an, son iş kapısından geri çevrildiğiniz, faturanızı ödemeniz gereken son günün bitmesi değildir. Son, son umudunuzun bittiği andır!

Umut ise hiç bitmeyecek bir hazinedir. Umudunuzun ve yaşama sevincinizin hiç bitmemesi dileklerimle.

Nejat Gümüş

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.