Laf Ola, Beri Gele!..

Atasözleri, hayatımıza ışık tutan, yol gösteren çok değerli kılavuzlardır. Çünkü onların arkasında bir değil, onlarca hayat, binlerce deneyim vardır. Büyük tecrübelerden, yaşanmışlıklardan süzülüp gelmiş damıtılmış söz sanatının en değerli incileridir. Kimbilir hangi hayatların hangi pişmanlıklarını, “keşke”lerini, “iyi ki”lerini barındırıyorlardır…
Ne zaman kafamız karışsa, atasözleri devreye girer. Biz hatırlamayız da en yakınımızdakiler hatırlatır hemen. O ana, o duyguya eşlik eden, tam o an için söylenmiş olan bir atasözü mutlaka vardır.
Aslında, işin doğrusunu ben size söyleyeyim mi? Yalnızca her duygu için bir atasözü söylenmemiş, her kişi ve her karakter için de bir atasözümüz var. Bu da şunu getiriyor, her bakış açınızı, her yaptığınızı ve yapacağınızı onaylayan bir atasözü illa ki var.
Az bilirsiniz, “cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur” derler; çok bilirsiniz, “çok bilen çok yanılır” derler. Acele edersiniz, “acele işe şeytan karışır” derler; yavaş davranırsınız, “erken kalkan yol alır” sözüyle yaptığınız gene eleştirilir.
Hakkınızda ileri-geri konuşulduğunu duyarsınız, kimileri “meyveli ağacı taşlarlar” diyerek size moral verir, kimileri de “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” diyerek, sizi kuşkuda bırakır.
“Bin bilsen de bir bilene sor” diyenlere inat, “Herkes bildiğini okur” diyerek konuyu kestirip atarlar çoğu zaman…
Bahar gelir, yüreğiniz kabarır, konumunuza, sorumluluklarınıza bakmadan bir yasağa gönül koyarsınız. Kendinizi daha az suçlu hissetmek için de “Bir çiçekle yaz gelmez” sözünün arkasına sığınırsınız. Ama bir başka sözle sizi tam alnınızdan vururlar: “Bini de bir, biri de bir”. Küçük masum bir göz kaçamağında yakayı ele verdiğinizde, hemen savunmaya geçersiniz, “Güzele bakmak sevaptır” diye… Oysa savunmanızı çürüten yine başka bir atasözüdür: “Harama uçkur çözülmez.” Tutku gözünüzü kör etmişse, “Ava giden avlanır” diyerek yanlış yolda olduğunuzu ve başınıza bela geleceğini söylerler, sizin cevabınız da nettir: “Atın ölümü arpadan olsun.”
Bir arkadaş grubunuzda biri hakkında konuşuyorsunuzdur. Daha sözünüz bitmemiştir ki bir de dönüp baktığınızda, sözü edilen kişinin size doğru geldiğini görürsünüz. “Biz de tam şimdi senden konuşuyorduk” yerine geçen bir atasözü aklınıza gelir: “İyi insan lafın üstüne gelir.” Eğer ki hakkında konuştuğunuz kişi çok da sevdiğiniz biri değilse bu söz yerine “İti an, çomağı hazırla” atasözünü tercih edersiniz.
“Söz gümüşse, sükut altındır” sözü susmanın konuşmaktan daha değerli olduğunu ifade eder ve sizi susmaya yönlendirir. Oysa “Sükut ikrardan gelir” sözü, susarak durumu kabullenmiş olduğunuzu anlatır ve susmamanız gerektiğini tavsiye eder. Tıpkı “susma, sustukça sıra sana gelecek” sloganındaki gibi…
Birileri çıkar, “İçki kötülüklerin anasıdır” der. Öteki de çıkar, “Ana gibi yar olmaz” der…
Kız ve erkek birbirini çok sever. Evlenmeye karar verirler. Oysa bunun için hiçbir şeyleri yoktur. Ne para, ne birikim, ne başlarını sokacakları bir ev… Ama hayatın tüm zorluklarına göğüs gerebilecekleri öyle büyük bir sevgileri, öyle büyük bir moral güçleri ve öyle güzel bir atasözleri vardır ki!.. “İki gönül bir olunca, samanlık seyran olur” derler. İşte tam bu sırada aile büyükleri, çevre başka bir atasözüyle onları tam kalplerinden vurur: “İki çıplak bir hamama yakışır.” Onlar israrla bu durumun geçici olduğuna inanırlar, “Gün ola harman ola” diyerek hayatın nice sürprizleri olduğuna dem vururlar. Ötekiler yine sustururlar; “Çarşambanın gelişi Perşembeden bellidir.”
Hayat bu, her anı bir olur mu? İnişleri de vardır, çıkışları da. Her şey biz insanlar için. Dara düşersiniz, zorda kalırsınız, böyle durumlarda yanınızda kim vardır, kim size moral verecek, destek olacak, yardım edecektir… “Dost kara günde belli olur” der, beklersiniz. Ama bazen de ne yazık ki, insanlardan umudunuzu yitirir, “Düşenin dostu olmazmış” diyerek teslim olursunuz vefasızlığa… Herkes başka bir şey söyler, kimi “Eski dost düşman olmaz”, kimi “Güvenme dostuna, saman doldurur postuna” der.
Sonra bu acı deneyimler kimilerini katılaştırır, dost elini kimseye uzatmazlar. “Merhametten maraz doğar” derler. Oysa iyiliğe ve iyi insan olmaya yönlendiren öğretiler hep şunu söyler: “İyilik yap denize at. Balık bilmese Halık bilir.”
Yanlış bir işte, yanlış bir ilişkide, yanlış bir insanda ısrar etmenin çok şey kaybettireceğini söyler “Zararın neresinden dönersen kardır” sözü. Ama sizi kararsızlığa götürecek, cesaretinizi kıracak başka bir söz daha devreye girer: “Gelen gideni aratır.”
Eğricisinizdir, “Eğri otur, doğru konuş”diyenler, doğrucu olduğunuzda da “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diyenlerdir. Bir yandan “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” derler, diğer yandan da “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” derler…
“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” diyerek sizi güzel güzel konuşmaya yönlendirenler, başka bir durumda da “Lafla peynir gemisi yürümez” diyerek sözünüzün etkisini kırmaya çalışırlar.
Paranın her şeyi değiştireceğini savunanlar “Ye kürküm, ye” sözünü severler; paranın hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini savunanlar ise “Altın semer vursan da eşek, yine eşektir” sözünü severler.

Para kazanmaya başlarsınız, geleceğinizi de düşünmek zorunda olduğunuzu hatırlatır hayat size. Henüz az kazanıyorsunuzdur, ama yine de küçük küçük tasarruflar yapmanız gerektiği söylenir. “Damlaya damlaya göl olur” diyerek size o küçük tasarrufların nasıl büyük birikimler yapacağını bir güzel hayal ettirirler. Tam bu sırada biri çıkar der ki: “Taşıma suyla değirmen dönmez.” Buyrun!.. Kalır mı artık sizde tasarruf hevesi?
İş tasarruflardan, kazandığınız paradan açılmışken… Az kazanırsınız, “Azıcık aşım, ağrısız başım” diyerek kendinize moral verirsiniz; çok kazanırsınız “Fazla mal göz çıkarmaz” diyerek mal-mülk sahibi olma tutkunuzu haklı gösterirsiniz. Bir yangın, bir hırsızlık, bir kaza durumunda malınız-mülkünüz zarara uğramıştır, sizi teselli ederler: “Cana geleceğine mala gelsin” diye… Oysa “Mal, canın yongasıdır” diyenler de aynı kişilerdir…
“Paramı nasıl değerlendirmeliyim?” diye soracak olsanız, insanların çoğu, “Sakla samanı, gelir zamanı” diyecektir size…
Bana soracak olsanız, ben de derim ki: “Bas bas paraları Leyla’ya, bir daha mı geleceğiz dünyaya”…
Şaka bir yana sevgili dostlar, çok da fazla hayatı esirgememek lazım. Doya doya yaşamak lazım. İçinizden geldiği gibi…
“Son gülen iyi güler” sözüne çok fazla bel bağlamayın. Zira, “sona kalan, dona kalır.”

Saygılarımla.

Nejat Gümüş
21 Mayıs 2013, İstanbul

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.