Neler Oluyor Hayatta!

Şaşırdığımız, şaşkınlığımızı gizleyemediğimiz zamanda ağzımız bir karış açık olarak söylediğimiz bir sözdür: “Neler oluyor!”
Şöyle bir hayatımıza dönüp baksak, oradan da çıkıp şöyle dünyada neler oluyor bir hatırlamaya çalışsak, ne çok şeye alışmışız, ne çok şeyi dünyanın sonu gibi algılayıp da hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etmişiz, bir hatırlamaya çalışsak… En çok buna şaşırırdık aslında.
Zaten şaşkınlık dediğimiz şey, bize tuhaf gelen şeylerle ilk karşılaşmamızdır. Bebeğimiz ilk adımlarını attığında, ağzından yarım yamalak ilk “ba-ba” sözcüğü çıktığında şaşırırız. Konuşmaya başlayıp da bir gün aniden boyundan büyük bir laf ettiğinde şaşkınlığımız bir kat daha artar. Barcelona farklı yenerse şaşırmayız da, yenilirse buna da şaşırırız. Köpek insanı ısırdığında değil, insan köpeği ısırdığında şaşırırız.
Şaşkınlığın yanında hayal kırıklığı yaşadığımız zaman da “neler oluyor” deriz; bu kez biraz daha içimiz acıyarak… Aslında hayal kırıklığı da bir tür şaşkınlıktır. Ummadığımız bir insandan beklemediğiniz bir davranış görmektir.
Hayat hızla kirlenirken, dünyada olan biteni hızla aktaran kitle iletişim araçlarını kullanırken artık öyle çok ve hızlı şaşırıyoruz ki, bir haberin şaşkınlığını tam da yaşayamadan başka bir şeye şaşırmaya başlıyoruz. Ve gün geliyor, hiçbir şey şaşırtmıyor artık bizi.
İster dünyaya hakim olmanın bilge kişiliği deyin, ister duyularımızı yavaş yavaş körleştirdiğimizi… Ama maalesef durum tam olarak bu!..
Mesela, bir arkadaşınızın yüzünüze karşı sizi eleştirmesi mi sizi şaşırtıyor, arkanızdan konuşması mı? Yani hangisine daha çok alışkınsınız?
Mesela, eşinizin kapıda gülümseyerek karşılaması mı sizi şaşırtıyor, gelmemişsiniz gibi davranması mı? Aylar sonra bir arkadaşınızın telefonla sizi aramasının devamında, “merak ettim, özledim, sesini duymak istedim” demesi mi sizi şaşırtıyor, “bana biraz borç verir misin?” demesi mi?..
Mesela, “Size hizmet için bu makamdayım. Siz emredin, neye ihtiyacınız varsa yapmaya çalışalım” diyen bir vali mi sizi şaşırtıyor, vatandaşına “gavat” diyen bir vali mi?
“Bir belediye başkanı yolsuzluk yapmış” haberi mi sizi şaşırtıyor, “devletin beş kuruşunu boğazından geçirmeyen belediye başkanı” haberi mi?
Mesela, “eşimi hayatım boyunca aldatmadım” diyen bir arkadaşınız mı sizi daha çok şaşırtıyor, “hafta sonu bir afetle tanıştım” diyen arkadaşınız mı?
İş görüşmesine gelen bir eleman adayının önce “iş”i sorması mı şaşırtıyor, yoksa “para”yı sorması mı şaşırtıyor sizi?
“Polis kadını saçından sürükledi” haberi? “Partiler milletvekili maaşına zam konusunda beş dakikada anlaştı” haberi? Kredi kartı borcu patlayan adamın köprüden atlaması? Çocuk yaşta bir kıza bir grup adamın tecavüz etmesi? Kaçırılan çocuğun katilinin yengesi çıkması? Hastanede parası yetmeyen hastanın rehin olarak tutulması? İstanbul trafiğinin tıkanması? Doğalgaza, benzin ve mazota zam yapılması? Kötü sesli şarkıcıların albümlerinin çok satması? Çocuklarının ilgisizliğinden huzurevine terk edilen anne-babalar? Doğu’nun köy yollarının bu kış da kapalı olacak olması? Turistlere ederinden pahalı ürün satılması? “Seviyordum, öldürdüm” diyen katiller? Zimmetine para geçirenler? Rüşvet alanlar? Torpil yapanlar? Gıdalarımıza hile katanlar? Daha sezonun ilk yarısı bitmeden en az on takımın teknik direktörünü kovması?..
Bunlardan hangisi şaşırtıyor sizi artık? Hangisi ilginç, eşine pek rastlanmamış bir olay gibi duruyor?
Ne çok her şeye alıştık, alıştırıldık değil mi?
İşte asıl “kirlilik” burada başlıyor. Her şeyi olağan görmeye, normalmiş gibi davranmaya. Tepkisizliğe.
Bir şeyleri değiştirme, bir şeylere karşı çıkabilme gücümüz bu yüzden yok. Bu yüzden bize sunulanlara idare ediyoruz. İşte bu yüzden “gelişmişlik” – “az gelişmişlik” ayrımı. Ötekiler var olanla idare etmediği, hep daha iyisinin olduğuna inandıkları için çalışıyorlar, direniyorlar, değiştiriyorlar. O yüzden ötekilerin uygarlık tarihine katkıları daha fazla. Telefonu da onlar icat ediyorlar, bilgisayarı da. Beş etkili diş macununu da onlar geliştiriyor, kırışıklığı geciktiren kremi de..
Daha iyisi her zaman vardır. Daha iyisini sürekli istemeliyiz. Buna hazır olmalıyız. Ama ondan daha önce, daha iyisini yapabilmeli, kendimizi geliştirmeliyiz. Daha iyi baba, daha iyi anne, daha iyi eş, daha iyi öğretmen, daha iyi başbakan, daha iyi temizlikçi, daha iyi insan olabiliriz. Böylece yaşam kalitemiz gelişir.
Yaşam kalitesi dediğimiz şeyi biraz da seçimlerimizin kalitesi gösterir. Zamanımızı nasıl geçiriyoruz, ilgi alanlarımız ne, kimleri dinliyoruz, hangi programları izliyoruz, kimleri seçiyoruz, kimi destekliyoruz… Çünkü bütün bunlara göre oluşturduğumuz bir dünya yaşıyoruz. Yani dünyadan biz de sorumluyuz.
Evrensel değerleri olanları seçmek için evrensel değerlerle donatılmış olmamız gerekmez mi? Ya da evrensel değerleri anlıyor olmamız?.. Saygılı ve dürüst politikacıları tercih etmemiz için bizim de saygılı ve dürüst olmamız beklenmez mi? Kaliteli şarkı ve şarkıcıların piyasaya hakim olması için bizim de kulaklarımızı geliştirmemiz, müzik zevkimizi yüceltmemiz şart değil mi?
Yani sevgili dostlar, iş geliyor yine kişide, yani kendimizde düğümleniyor. Kendimizi iyi tuttuğumuz zaman, dostlarımızı, hatta düşmanlarımızı da iyi tutmuş oluyoruz. Yakışmayanları hak ettikleri yere gönderiyoruz. Yanlışlarını onaylamadığımızda onlara iki seçenek sunuyoruz; ya yanlıştan vazgeçersin, ya hayatımda olmazsın.
Sözün özü, biz şaşırmaya devam edelim. Alışmayalım kötü şeylere, tepkimizi verelim. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, tembel ile çalışkanın ayrımını iyi yapalım ve tavrımızı iyiden yana koyalım.
Biliyorsunuz, iyilik iyiliği, güzellik güzelliği getirir.
İyiliğin hakim olduğu bir dünya diliyorum.
Saygılarımla.

Nejat Gümüş
İstanbul, 15 Aralık 2013

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.