O ses, hepimizin sesi!..

Türkü dünyasının duayeni Neşet Ertaş’ı kaybettik..
“Bozkırın Tezenesi”ni, ardında bıraktığı yüzlerce türkü ve milyonlarca seveni ile uğurladık. Balyoz’dan şikeye, Ergenekon’dan Suriye’ye, futboldan dizilere onlarca konu ve sorunun arasında en çok Neşet Ertaş’ı konuşmuşsak, en çok ona üzülmüşsek haklı bir nedeni olmalı. Partilerle, ideolojilerle, etnik ayrımlarla, takımlarla, ekonomik sınıflarla ve yaşam biçimleriyle bunca bölünmeler varken, halim-selim bir adamın koca bir ulusun yası olması, türkülerinin gücünden kaynaklanıyor. Çünkü biz Türk’üz, türkü severiz.
Türkü, bu toprağın sesi, sözüdür. Bu topraklarda hayata dair ne varsa, türküdedir.
Ayrılıktır türkü, çaresizliğin yaban ellere sürüklediği ailelerin haykırışında… Bazen gidenin dilinde “İşte gidiyorum çeşm-i siyahım” olur; bazen kalanın dilinde “Bir yiğit gurbete gitse gör başına neler gelir” olur. Daha nerdeyse çocuk yaşta evlendirilen ve uzak diyarlara giden kızın biriken özlemi türkü olur. “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, aşrı aşrı memlekete kız vermesinler” diyerek sitemle başladığı sözler, “Uçan da kuşlara malum olsun, ben annemi özledim” ile devam eder. Gurbete çalışmaya giden kocasını özleyen çaresiz kadın, bir yandan özlemini, bir yandan kuşku ve korkularını türküye yükler. “Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun, gördün güzelleri beni unuttun” diye iç çeker.
İlan-ı aşktır türkü, sevdanın büyüyüp yüreğe sığmadığı, ama bir türlü anlatılamadığı zamanlarda bağlamasını sırdaş yapan aşıkların dilinde… Bunun adı Yozgat’ta “Dersini almış da ediyor ezber, sürmeli gözler sürmeyi neyler. Bu dert beni iflah etmez del’eyler, benim dert çekmeye dermanım mı var” olur; Urfa’da “Garip bir kuştu gönlüm, elimden uçtu gönlüm. Saçının tellerine kapıldı düştü gönlüm” olur; Zonguldak’ta “Türkmen kızı, Türkmen kızı, Sen allar giy ben kırmızı. Yüreğime girdi bir sızı” olur.
Sitemdir türkü, halden anlamayan yare, yarayı görmeyen vefasıza, güldürmeyen kadere… Tokatlı bunu “Değmen benim gamlı yaslı gönlüme, ben bir selvi boylu yardan ayrıldım” diye ifade eder; Çanakkaleli “Çemberimde gül oya, gülmedim doya doya” diye dile getirir.
Çaresizliktir türkü, yoksun ve yoksul halkımızın dilinde… Öksüzlüktür, yetimliktir, parasızlık, işsizlik, güçsüzlüktür. “Küçükten görmedim ana kucağı”, “Seyyah oldum şu alemi gezerim, bir dost bulamadım gün akşam oldu”, “Elif dedim, be dedim”, “Hastane önünde incir ağacı, doktor bulamadı bana ilacı”, “Doktorlar da ne bilir ciğerin acısını. Cerrahpaşa’ya koydum canımın yarısını”, “Erzurum çarşı pazar, içinde bir kız gezer. Nenen ölsün sarı gelin” ve daha nicelerinde öyle derin iç çekiş, öyle derin küskünlük vardır ki, halkının ne istediğini merak eden devlet, bu türküleri dinlese ve anlasa yeter de artar bile…
Masumdur türkü, saftır… Sevgisi de, özlemi de içten geldiği kadardır ve dürüsttür. Kırıkkale türküsü “Bugün Ayın Işığı”ndaki sevdanın yüceliğine bakar mısınız, “Kara poşuna kurban, çatık kaşına kurban. Yalnız sana değil, arkadaşına kurban” diyen kaç aşk vardır başka müziklerde, başka kültürlerde?.. Ya Kazım Koyuncu’nun genç yaşta bize emanet ettiği “Ben seni sevdiğimu dunyalara bildirdum, endurdun kaşlarinu, babani mu eldurdum?” diyen eşsiz Karadeniz türküsüne ne demeli?.. “Geçti bizden sevdalum, al cebumdan saçlari” dizelerindeki masumiyet, içtenlik, teslimiyet nasıl sevdirmez size gitmeseniz de, görmeseniz de Karadeniz’i, Karadeniz insanını?..
Doğaldır türkü, doğadır aynı zamanda. Doğal hayatın içinde söylenmiş, çalınmıştır. Doğadan ilham almıştır. Ve bütün türkülerimiz doğacıdır, bitki ve hayvanı insandan ayırmadan, severek, emek vererek yaşar, yaşatır. “Bahçelerde Börülce”den “Tarlaya Ektim Soğan”a; “Nar Ağacı”ndan “Arpa Buğday Daneler”e, “Çay Elinden Öteye”den, “Yine Yeşerdi Fındık Dalları”na kadar toprakta ne varsa türkülerde de vardır. Elbette ki toprağa en sevdalı ozan da bizim topraklarımızdan çıkmıştır. Görmediği toprağa aşık olan, aşıkların en büyüğü Aşık Veysel, “Dost dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yarim kara topraktır” diyerek son noktayı koyar.
Hayvanları uzaktan sevmez türküler; yanında-yakınında, hayatında görür, insan gibi. İnsan kadar değer verir… Bir türküde “Gitme Ceylan Vuracaklar”, bir başkasında “Yeşil Kurbağalar”, bir başkasında “Bülbülüm Altın Kafeste”, bir başkasında “Denizli’nin Horozları”, bir diğerinde “Uçun Kuşlar İzmir’e Doğru”ya rastlarsınız… Ve bir türkümüz der ki: “Aman avcı vurma beni, ben bu dağların maralıyım”.
Köydür türkü ama şehirdir de… “Kadifeden Kesesi”, “Üsküdar’a Giderken”, “Fındıklı’dır Bizim Yolumuz”, “Gemilerde Talim Var”, “Beyoğlu’nda Gezersin”, “Bir Dalda İki Kiraz”ın İstanbul türküsü olduğunu kim bilmez ki?..
Türkü Ege’de efelenmektir, Karadeniz’de horon tepmektir. Rumeli’de gurbet kokar, Akdeniz’de Silifke… Orta Anadolu’da türkü Neşet Ertaş yakıcılığı da taşır, Ankara oyun havaları coşkusu da… Doğu’da türkü ağıttır, figandır; Sivas’ta deyiştir…
Kahramanlıktır türkü, yiğitliktir. Toprağı, vatanı, ülkeyi, bayrağı sevmektir. “Yine de şahlanıyor aman, Kolbaşının kır atı”, “Çanakkale içinde vurdular beni”, “İzmir’in kavakları, dökülür yaprakları. Bize de derler çakıcı, yar fidan boylum, yıkarız konakları”, “Tuna nehri akmam diyor, etrafımı yıkmam diyor. Şanı büyük Osman Paşa, Plevne’den çıkmam diyor”, “Benden selam olsun Bolu Beyi’ne”, “Genç Osman”, “Estergon Kalesi” ve daha yüzlerce kahramanlık türküsü ile duygularımız doruğa çıkar, bu ülkeyi ne kadar sevdiğimizi bir kez daha hissederiz.
Başkaldırıdır türkü, özgürlüktür. Kararlı olmaktır, inançlı durmaktır. “Kalktı göç eyledi Avşar elleri, ağır ağır giden eller bizimdir. Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” diyerek koskoca padişaha rest çeken ve adı eşkiyaya çıkan Dadaloğlu’muz var bizim… “Pir Sultan’ım yaratıldım kul diye. Zalim Paşa elinden mi öl diye, Dostum beni ısmarlamış gel diye, Gideceğim ama yol bozuk” diyen Pir Sultan’ımız var bizim… “Gah giderim medreseye, ders okurum Hak için. Gah giderim meygedeye, dem çekerim aşk için” diyen Nesimi’miz var bizim… Ve “Yuh yuh soyanlara, soyup kaçıp doyanlara. İnsanlara kıyanlara, yuh nefsine uyanlara” diyen Mahzuni’miz var bizim.
Esareti göze almaktır türkü. Esarete dayanmaktır da… “Mahpushanelere güneş doğmuyor” öfkesinden sonra, “Başın öne eğilmesin, Aldırma gönül aldırma” kararlılığını gösterebilmektir.
Askerliktir türkü… “İbibikler öter ötmez ordayım” diyebilme umudu, “Kışlalar doldu bugün, doldu boşaldı bugün” diyen hüzün, “Asker yolu beklerim, günü güne eklerim” diyen bekleyiş türküde buluşur.
Nida ve Neriman Altındağ Tüfekçi, Yıldız ve Ahmet Gazi Ayhan, Ahmet ve Fatma Türkan Yamacı, Zehra Bilir, Nezahat Bayram, Necla Erol, Bedia Akartürk, Muazzez Türüng ve efsane ses Muzaffer Akgün…
Ahmet Sezgin, Ali Ekber Çiçek, Aliye Akkılıç, Aynur Gürkan, Belkıs Akkale, Hülya Süer, Necla Akben, Can Etili, Çekiç Ali, Cemile Cevher Çiçek, Davut Sulari, Erdal Erzincan, Erkan Oğur, Ferhat Tunç, Gülşen Kutlu, Güler Duman, Hacer Buluş, İzzet Altınmeşe, Selahattin Alpay, Recep Kaymak, Özay Gönlüm, Ümit Tokcan, Hakan Yeşilyurt, Kazım Koyuncu, Volkan Konak, Hacı Taşan, Hasret Gültekin, Hale Gür ve İbrahim Tatlıses…
İlkay Akkaya, Kamil Sönmez, Kıvırcık Ali, Kubat, Mahmut Coşkunses, Malatyalı Fahri, Muzaffer Sarısözen, Nuray Hafiftaş, Nur Ertürk, Nurettin Dadaloğlu, Nurettin Rençber, Nuri Sesigüzel, Orhan Hakalmaz, Rahmi Saltuk, Refik Başaran, Ruhi Su, Sabahat Akkiraz, Şakir Öner Gülhan, Saniye Can, Seha Okuş, Selçuk Balcı, Selda Bağcan, Sümeyra, Şükriye Tutkun, Sümer Ezgü, Tolga Çandar, Yavuz Bingöl, Yıldıray Çınar, Yıldız Tezcan, Yüksel Özkasap ve Zara…
Aşık Daimi, Aşık Nesimi, Aşık Yoksuli, Aşık Mahzuni, Aşık Veysel… Arif Sağ, Yavuz Top, Muhlis Akarsu ve beş dakikada beste yapanlara inat tam 7 yılda tamamladığı “Mihribanım” ile Musa Eroğlu… “Tabiplerde ilaç yoktur yarama, aşk deyince ötesini arama. Her nesnenin bir bitimi var ama, aşka hudut çizilmiyor Mihriban”ın değip geçmediği, yakıp yıkmadığı, etkilemediği kaç yürek vardır?..
Bütün bu değerlerimiz ve daha sayamadığım niceleri… Ve baba Muharrem Ertaş ve oğul Neşet Ertaş’tır türkü…
Bizim, hepimizindir türkü. Türk’ün ezgisi, Türk’ün yüreği, Türkiye’nin sesidir türkü. Ortak duygumuz, ortak değerimiz, içimizin sesidir.
T ü r k ’ ü z , t ü r k ü ç a ğ ı r ı r ı z ! . .

Nejat Gümüş

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.