Vazgeçmeyi bilmek!..

Kimse sizi itip çekmeden, ne yapmanız gerektiğini söylemeden ve tek başına kendi yolunuzda yürüdünüz mü hiç?.. Tam da olmasını istediğiniz gibi… Birilerinin hayatının bir yerlerindeki boşlukları doldurma zorunluluğu olmadan… Birilerinin geçmiş ideallerine, gelecek beklentilerine destek verme yükümlülüğü taşımadan… Birilerinin sizi çok beğenmesini sağlamaya çalışmadan… Atacağınız her adımda, “acaba doğru mu yanlış mı” diye düşünmeden… Evde annenizle babanız arasındaki sevgi dengesini kaybettirdiğiniz hissine kapılmadan… Koruma kılıfı içinde, birçok egoistçe baskıya maruz kalmadan… Özgür yetiştirilme adına, damdan düşer gibi kendinizi hayat karşısında yapayalnız hissetmeden… Nerede ne yapması gerektiğini bilmeyen insanların elinde, yaşamınız ve benliğiniz gözünüzün önünde yok olup gitmeden… Birilerinin ters etki ve davranışlarının kurbanı olmadan… Çevrenizdeki en güvendiğiniz büyüklerin sizi aldattığını anlayarak, derin üzüntülere dalmadan… İç dünyanızda oluşturduğunuz, kendinizi kurmaya çalıştığınız o en zorlu mücadelenizde, ayağınıza çelme takılmadan… Hatta hayatınızda kendi kendinize attığınız çelmelerin bedelini, mutluluğunuzu yitirerek ödemek zorunda kalmadan… Bazen sendeleyerek.. Bazen tökezleyerek, bazen sersemleyerek… Bazen ağlayarak, bazen öfkelenerek… Bazen ümitsizliğe kapılarak, bazen ne yapacağınızı bilemeyerek… Bazen her şeyin üzerinize geldiğini düşünerek, bazen de sizi kimsenin anlamadığını düşünerek… Bazen çaresizliğe kapılarak, bazen azarlanarak… Bazen gülerek, bazen sevilmediğinizi düşünerek… Bazen “ben kimim” diye endişelenerek, bazen kendinizi kandırılmış hissederek… Bazen huysuzlaşarak, bazen aksileşerek… Bazen kızarak,bazen kızdırarak… Ama her şeye rağmen mutlu, her şeye rağmen umutlu, her şeye rağmen gelecekten ümitli, her şeye rağmen kendi değerlerinize sahip çıkarak… Her şeye rağmen mutluluğu kendi içinizde bulacağınızı bilerek… Her şeye rağmen hayatın yaşamaya değer olduğunu, her şeye rağmen dünyada eşsiz olduğunuzu, her şeye rağmen birilerinin sizi hep sevdiğini düşünerek. Her şeye rağmen birilerini kazanmak için mücadele verdiğinizi, her şeye rağmen mutlulukların, uzanıp alabileceğiniz kadar yakın olduğunu… Her şeye rağmen en kötü anlarınızda bile, bir yerlerde sizin için harika bir çıkış bulabileceğinizi… Her şeye rağmen sizi siz yapan, size kendinizi iyi hissettirebilecek iyi yanlarınızın varlığını… Her şeye rağmen kendiniz olmayı ve kendi yolunuzda yürüyor olmayı hiç denediniz mi?
Ya ara sıra kendinizi dinlemeye de zaman ayırıyor musunuz? Bazen en uçuk fikirler gelmiyor mu aklınıza? Aşk, meşk ve adı konulmuş birçok içgüdüsel ve sebepsiz şey arasında bazen kendinize de zaman ayırdığınız olur mu? Bazen lambayı kapatıp, ses çıkaran bütün nesneleri ve çevrenizdeki herkesi susturduktan sonra kendi kendinizi dinler misiniz siz de? Gece karanlığında çıkıp şehrin sessiz yollarında yürür müsünüz? Ya da balkona çıkıp karanlıkta kendi karanlığınızın aydınlandığını görmek için çabalar mısınız? Çevrenizde aradığınız mutlulukların aslında sizin içinizde olduğunu hissettiniz mi hiç? Yorgunluğunuzun had safhaya ulaştığı anlarda dinleneceğiniz vahaya bir dakikalık düşünme mesafesinde olduğunuzu okudunuz mu zihin haritanızda? Aşka, sevgiye, dostluğa ve anlayışa olan susuzluğunuzu dindirmek için düşünce ırmağından bir damla yudumlayarak gidermek gelmedi mi hiç aklınıza? Bütün bütün herkesin sizi dışladığında, geceleri korkusunu üstünüze saldığında, gündüzleri insan kalabalıkları sizi boğarcasına üstünüze aktığında “ben dimdik buradayım ve sizin hepinize karşı koyacak gücün sahibi benim!” diyebildiniz mi hiç? Yalnızlığın tadına vardınız mı? Düşüncenin gücüne ulaştınız mı? En büyük korkunuzun üzerine basıp “yendim seni” diyebilecek kadar cesaret sarhoşu oldunuz mu hiç? Sizin dışınızda gelişen eylemler yüzünden boğazınıza gelip düğümlenen her neyse, bir hışımla tükürdünüz mü? Burnunuzun direği sızlarken gözyaşlarınıza “dur, ben ancak mutluluktan ağlarım” diyebildiniz mi? İçinizden size istediklerinizi yapamayacağınızı söyleyen sese “kes sesini” dediniz mi var gücünüzle? Kulaklarınıza gelen sinek vızıltılarının “sen yapamazsın” deyişlerine “bekle ve gör, en iyisini henüz yapmadım” deme kararlılığını gösterdiniz mi hiç? Eğer bunların hepsini yaptıysanız büyük ihtimalle yalnız kalmışsınızdır. Yalnız kalsanız ne olur ki? Kendini bilene bütün dünya engel olmaya kalksa kaç yazar? En iyi dostunuz yine kendinizsiniz. Kendinizi ihmal ederseniz, yine kendinizi kaybedersiniz. Kaybettiğinizi anlamaya başladıklarında ise herkes kırar sizi. Çok kırarlar…
Ben de bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım… Ama “hata insana mahsustur” dedim, affettim, af diledim.
Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi, ama ben onları yine de affettim. Onlar belki beni saflıkla yargıladılar. Belki de içten içe sinsice güldüler. Ama asıl unuttukları şuydu: Ben aldanmadım. Aldanan her zaman kendileri oldular, ama bunu anlayamadılar. Bir insan kaybının ne olduğunu bilemedikleri için… Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için.
Oysa ben hiç insan kaybetmedim.
Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim, o kadar… Vazgeçtiklerimi ardımda bıraktım ve kendi yolumda yürümeye devam ettim.
Aslolan da zaten yolun nereye vardığı değil; yolda ne yaşadıklarınız değil midir?..

Yolunuz açık olsun.

Nejat Gümüş

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.