YAŞAM USTALARINA SAYGILARIMLA…

Picasso, ünlü bir restoranda yemek yerken, restoran sahibi yanına gelip kendisinden hatıra olarak peçeteye bir şeyler çizmesini ister. Picasso peçeteye çabucak bir resim yapar ve adama “Buyrun, borcunuz 80 Frank” der. Adam “Aman Bay Picasso! 2 dakikada çizdiğiniz şey nasıl 80 Frank eder?” “Hayır bayım” der, Picasso. “2 dakika değil. 40 yıl artı 2 dakika.”
İşte bir usta size bir şeyler anlattığında biliniz ki, o ders veya öğütler onun sadece dakikalarını değil, yıllarını aldı.
“Gençler bilebilseydi, yaşlılar yapabilseydi” der bir söz. Derin ve acı da olsa gerçek bu işte…. Gençken, damarlarınızdaki kan daha hızlı ve daha heyecanla akarken, bütün dünyayı değiştirebilirmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Aklınızdan geçen fikirler birbirinden ilginç oluyor. Daha asi, daha agresif ve daha inatçı davranıyorsunuz. Önünüzde hiç bitmeyecekmiş gibi uzanan bir hayat ve size sınırsız gibi gözüken fırsatlar oluyor. Her yeni günün yeni ve hoş sürprizler getireceği düşüncesinin esiri olup eldekileri bol keseden dağıtmak bir çeşit cesaret gösterisi haline geliyor. Ama bu arada sinsi bir düşman, hiç durmadan ve kendisini hissettirmeden ilerliyor. İsmi: zaman. Onu durdurabilecek hiçbir silah yok. Sizin için günün birinde dursa bile, diğer canlılar için işlemeye devam edecek. Dünyada geçirdiğimiz her günün bir diğer anlamı, sona bir adım daha yaklaşmamız. Yaşamak sandığımız soluk alışverişi aslında her gün ölmek. Yaşlanmaksa, kaba bir tabirle, günden güne tazeliğini yitirmek; yani bayatlamak… Düz mantıkla bakıldığında yaşlanmanın özenilecek bir tarafı yok. Ama hayat tam da öyle değil. Bir şeyleri alırken, bir şeyleri veriyor. Azalan şeylerin yerini artan şeyler alıyor. Çünkü yaşlandıkça daha verimli çalışan eşsiz bir organ var: Beyin!
Beyin, akıl denen soyut kavram ve tecrübe adı verilen yardımcı oyuncuyla buluştuğunda, ortaya en güzel gençlik günlerinde ulaşılamayan bir kıvam çıkıyor.
Kaybetme ihtimali kapıya dayanmış ve hayat artık sınırsız gözükmemeye başladığında toparlanıyorsunuz. İtici bir iç hesaplaşmaya girişiyor ve muhasebeye başlıyorsunuz. Bu oyunun en sıkıcı yanı ise “keşke” başlıklı bölümler. Çünkü bir kere başladınız mı sonu gelmiyor ve artık yapacak hiçbir şey yok. İstediğiniz kadar “keşke” diye başlayan cümle kurun, geri sarmak ve o ana dönmek mümkün değil. İşin ironik yanı ise şu. Siz, zamanında bir yol ayrımına gelmişsiniz ve tercihinizi kullanmışsınız. Şimdi aradan yıllar geçtikten sonra yaptığınız seçimin sonuçlarını biliyorsunuz. Belki memnun değilsiniz ve başlıyorsunuz “keşke öyle yapmasaydım” faslına. Ama aslında öbür türlü yapsaydınız ne olacağınızı bilmiyorsunuz. Yani diğer yol hâlâ bilinmezliğini koruyor. Bu anlamda tüm tercihlerinizi, geriye dönüp aksi istikamette kullansanız belki de ortaya daha vahim sonuçlar çıkacak. Düşünce zincirinde bu noktaya ulaşınca bir cankurtaranınız var: Kader! Hiçbirimiz yaratılmadan önce ilahi olarak yazılmış hayat senaryolarımız… Yani aslında ne zaman hangi yol ayrımına geleceğimiz ve seçimimizi nasıl kullanacağımız hep önceden belli. Kaza ve kader konuları, ancak uzmanları tarafından ele alınabilecek derin ve tehlikeli konu başlıkları. Çünkü tam anlaşılmadığında kişiyi sıkıntıya sokabilecek akıl karışıklıklarına yol açabiliyor. İradeyi saf dışı bırakmak çizgisine iteliyor. Ama yine de sonuçta kader var. Zaten kadere iman ettik. Dönüp dolaşıp başladığımız yere vardığımızda görüyoruz ki “keşke” kelimesi aslında sözlüğümüzde bulunmaması gereken bir sözcük. Olası tek faydası, bundan sonraki hayatımızda doğru kararları verebilmemiz için ders teşkil etmesi. Uzun sözün kısası, bütün sağlık problemlerine, bıkkınlıklarına ve yorgunluklarına rağmen yaşlılar müthiş bir hazineye sahip. Gençler ise dolu dizgin yaşamlarında bu hazineye sahip olabilmek için bir şeyden vazgeçmek zorunda: Gençlikten!
Sözün özü, yaşam, yana yana sönen ve her çocuk doğduğunda yeniden parlayan bir alevdir.
Bazen düşünürüm şu anki aklım ve tecrübemle tekrar 20 yaşında olsaydım. Kadere de inanırım, şikayetim de yok ve hayatı keşkelerle yaşamayı sevmem. Ancak geriye dönüp baktığımda bazı şeyleri daha farklı yapar, bazılarını da yapmazdım diyorum. Bu yaşın deneyimleriyle 20 yaşına dönebilseydim belki de pek çok şey o zaman yaşanılandan daha iyi ve güzel olurdu.
Bizler eskiye dönemeyiz. Böyle bir şansımız yok. Ama edindiğimiz yaşam tecrübelerini çocuklarımıza, gençlere anlatarak, onlara yol göstererek, onların hayatını çok daha güzel yaşamalarını sağlayabiliriz.
Bazılarınızın, “Nerde öyle söz dinleyen genç?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Burada hem size, hem onlara iş düşüyor. Bir kere önce siz gerçekten onlara hayat koçluğu yapabilecek bilgiye sahip olacaksınız. Sadece onlardan daha yaşlı olmanız bir şey ifade etmez. Tecrübe dediğin çoğu zaman, boşa geçirilmiş yılların tekrarı demektir. Böyle olmayacak.
Gençlerin de kendilerinden daha tecrübeli olan büyüklerinin sözlerine kulak vermeleri ve uygulamaları gerekiyor. Hayat tecrübesi çok önemli.
Hayatı ıskalamadan yaşamış, dünyanın pek çok yerini gezmiş, çok okumuş, iş hayatında olsun, özel hayatında olsun pek çok tecrübe edinmiş büyüklerinizle bir arada olmaktan ve onların gerçek yaşamlarından alınmış başarı veya başarısızlık hikayelerini dinlemekten zevk alın. Size yol gösterir ve ışık tutar.
Onlar yaşam ustaları. Ustalara saygı gösterin ve onlarla zaman geçirmeye çalışın. İyi bir çırak olun.
Büyük bir fabrikada ana makine arıza yapmış ve tüm üretim durmuş. Bir türlü makineyi çalıştıramamışlar. Fabrika sahibi bu makineden iyi anlayan usta bulunup getirtilmesini istemiş. Ustayı bulup getirmişler. Usta bir müddet makineye bakmış, orasını burasını ellemiş. Sonra eline bir çekiç alıp bir yerine bir kere vurmuş. Ve makine çalışmaya başlamış. Usta, fabrikaya 1000 USD fatura göndermiş. Fabrika sahibi bunu çok bulmuş ve “Alt tarafı bir çekiç darbesi, bu ne biçim fiyat” diye düşünmüş. Ve ustadan fatura detayını istemiş. Gelen cevap şöyleymiş: “Çekiçle bir kere vurma: 1 USD, nereye vurulacağını bilme: 999 USD”
Bana bir şeyler kazandırmış olan tüm yaşam ustalarımın ellerinden öpüyor ve saygılarımı sunuyorum. Umarım ben de sizler gibi, gençlerin yaşamına bir nebze deneyim ve bilgi katabilirim.

Nejat Gümüş
İstanbul, 29 Mart 2013

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.