Yazı Mı Tura Mı?

Fabrika’daki işler geç bitmişti. Saat en erken dokuz olmalıydı. Akşam… Çıktım, eve gitmek için arabama bindim. Topkapı taraflarında tam kırmızı ışıkta durdum ki, bir el arabamın kapısını açtı, enseme bir silah doğrulttu. Ve aynı anda iki kişi daha geldi, arama bindiler. .. Araba kapılarının otomatik kilit sistemlerine sahip olmadığı zamanlardı o yıllar… Yıl 1978.
Ve Topkapı eski Topkapı’ydı. Hani eski otogar’ın bulunduğu, kalabalık ve mezbelelik yer… Arabama zorla girip beni etkisiz hale getiren bu üç kişi arabayı bilmediğim yerlere sürdürüyorlardı. Bu sırada sürekli de dayak atıyorlardı. Muhtemelen yüzüm-gözüm şişmişti. Muhtemelen diyorum çünkü ne olduğundan çok ne olacağı daha önemliydi. Adamlar belli ki gözü dönmüş eşkiyaydı ve hiç şakaları yoktu. İzbe bir yere sürdürdüler aracı. Arabadan sürükleyerek indirdiler. Silah hala kafamdaydı. “Hadi gidelim artık” dedi biri, “işimizi bitirip gidelim..” Öteki “sıkalım kafasına” dedi. İçlerinde şef gibi davranan adam bana bakıyordu. Birden elini cebine attı, madeni bir para çıkardı. Avucunda sakladı, silahı başıma doğrulttu ve sordu: “Yazı mı tura mı lan?”.. “Yüzde elli şansın var. Yazı mı tura mı?”..
Siz olsaydınız hangi cevabı verirdiniz?.. Evet, şansınız yarı yarıya görünüyor, yüzde elli az değil. Ama kaybedeceğiniz şey canınız olunca öteki yüzde elli daha büyük görünüyor. Düşünün ki milyonda bir ihtimalle kazanma şansınız da olsa milli piyango alıyorsunuz, çünkü kazanamasanız da kaybettiğiniz şey küçük bir para. Oysa burada kaybetmek demek, ölmek demek…
“Yazı” dedim, son sözünü söyler gibi. Hoş, yazı ya da turanın farkı var mıydı o anda, emin değilim. Yazı demek daha mantıklı mı geldi, hayır. Ama “yazı” belki de yazgının kendisiydi.
Avucundaki paraya baktı adam, küfürler savurarak “Kazandın lan! Kazandın eşşoğlusu…” dedi. Kafama bir tekme savurdu, arabamı aldılar ve hızla uzaklaştılar.
Evet, kazanmıştım. Böyle bir zamanda, bu saatleri yaşayan biri olarak cidden kazanmıştım. Arabam gitmişti, param gitmişti ama bunlar kayıp olabilir miydi!.. Suratımın dağılması, gözümün şişmesi, yürümeye gücümün kalmaması önemli miydi!.. Kazanmıştım, çünkü yaşama hakkım geri verilmişti. Hayatımı geri kazanmıştım. Milli Piyango’nun, Sayısal Loto’nun büyük ikramiyesi varsın sizin olsundu!
O karanlık, o ilk defa gittiğim yerde umutsuzca yürüdüm ve bir yol buldum. Can havliyle yoldan geçen bir aracın yan dikiz aynasına asıldım. Araç sürücüsü bu fazlasıyla hırpalanmış adamı çekinmesine rağmen aracına aldı. En yakın karakola gittim, durumu anlattım. Daha sonra da bindiğim bir taksiyle evime döndüm.
Olayın takibi ve arabamı kaçırıp beni darp edenleri teşhis edebilmem için defalarca karakola gittim. Sonra polisten öğrendiğime göre benim arabamı alanlar ertesi gün o arabayla ünlü bir şarkıcıyı kaçırmışlar ama sonra bırakmışlar. Bu arada dönemin ünlü gazetesi Günaydın’da fotoğraflı haberim çıktı ve başlık aynen şöyleydi: “Yazı dedi, hayatı kurtuldu!”
Sanırım 40-45 gün sonraydı, arabam bir yerde terk edilmiş vaziyette bulundu…
Duyduğuma göre bu yazı-tura oyunu taa Romalılar döneminden kalmaymış. O zamanlar evlilik, alım-satım gibi önemli konularda karar verilmesi gerekiyorsa ve ortada imparator Julius Sezar yoksa, Romalılar ona olan saygılarının karşılığı olarak parayla yazı-tura atarlarmış. İmparatorun resminin olduğu yüz öne çıkarsa, yani tura gelirse konu onaylanırmış. Şimdilerde nerde kullanılıyor bilmiyorum ama futbol karşılaşmalarında maç başlarken hakem yazı-tura ile takımlara kale ve top seçimi yaptırıyor.
Bazen sizin kendi seçiminizdir, bazen hayatın size sunduğu… O adamlarla karşılaşmayı ben istememiştim. Böyle adamlarla hayatımın kesişeceğini de hiç hesap etmemiştim. Ama oluyor işte. Duymuşsunuzdur, bir düğüne gitmiştir birisi, orada havaya ateş açan birinin kurşunu sekmiş, bu şanssız kişiyi bulmuştur. Bir yerde bir bomba patlar, bazıları oradan bir dakika önce geçmiştir, şanslıdır; bazıları o anda orada olmanın şanssızlığını yaşar. Yıllar önce gazete haberinde okumuştum, şaka gibi… Sanırım olay Şişli-Pangaltı tarafında geçiyordu. Halaskargazi Caddesi üzerinde bir apartmanın dördüncü katında bir psikiyatri muayenehanesi… Ve bir hasta, kontrole gelmiş. Zaman zaman depresyonlar yaşıyormuş. Bu kez depresyon orada gerçekleşmiş ve hasta kadın birdenbire kendini pencereden aşağı atmış. Buraya kadar her şey normal görünüyor. Hasta kadın intihar etmek istemiş, dördüncü katın penceresinden kendini bırakmış. Muhtemelen ölmüştür ya da ağır yaralanmıştır, öyle değil mi?.. Ama işte öyle olmamış. Bu sırada aşağıdan geçmekte olan bir adamın üstüne düşmüş. Tek suçu o anda oradan geçmekte olan adam ölmüş, hasta kadın yaralanmış. Buna talihsizliğin daniskası denmez de ne denir!..
Hepimizin hayatında nice yazı-turalar var aslında. Hepimiz kararlarımızın sonuçlarını yaşıyoruz. Bu seçim bazen yazı-turadır, bazen evet-hayır. Bazen gitmek-kalmak, bazen ise susmak-konuşmak. Sevmek-vazgeçmek, işe onu almak-ötekini almak, soldaki yola sapmak-sağdakine girmek… Kabul etmek-reddetmek, yetişmek-yetişememek…
Hep böyle iki seçenek sunar hayat size ve siz birini seçmek zorundasınızdır. Sonrası mı?
Ya kazanırsınız, ya kaybedersiniz.
Bazen bu ülkede bunca trafik kazasına, bunca ihmallere, bunca maganda kurşununa, bunca şehir eşkiyasına rağmen yaşamak da bir şanstır.
Şansınız bol olsun.
Saygılarımla.

Nejat Gümüş
6 Kasım 2013, İstanbul

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.