Yine Hazan Mevsimi Geldi…

Ekim ayı… İşten eve dönüyorum. Ağaçların yorgun yapraklarını terk etmeye hazırlandığını fark ediyorum. Arabada eski bir alaturka şarkı… Şekip Ayhan Özışık’ın unutulmaz bestesi ruhuma dokunuyor:
“Yine hazan mevsimi geldi / Yine yapraklar rüzgarların peşi sıra gidecek / Yine deli gönlüm, yine bu mevsimde / Hicranını yalnız başına çekecek.

Geleceksin belki de / O zaman ne o yapraklar, ne o rüzgar / Ve ne ben olacağım / Yine deli gönlüm, yine bu mevsimde / Hüsranını yalnız çekecek.”

Havada sonbahar kokusu var. Ve ortalıkta biraz hüzün…
Sonbahar hüzünleri yaşanır böyle her yıl… Yazın o kanlandıran, canlandıran coşkusu gider. Havaların yavaş yavaş soğumasıyla birlikte önce doğada bir değişim olur, sonra insanlarda…. Doğanın renklerini yitirmesine paralel, insanlar da renklerini yitirirler. O yaza özgü rengarenk giysiler gardroba girer, yerine soğuk ve soluk renkler geçer.
İnsan sanki doğayı taklit eder. Ruhu da matlaşır. Hüzün basar biraz, içine çekilir.
Neden böyle olur, bilinmez. Hüzün duyacak ne vardır anlamam… Öğrenciler için yaz tatili biter, okula dönüş başlar. Çalışanlar için deniz, güneş ve kumsal bir yıl sonraya ertelenir. Hepsi bu kadar!..
Sonbahara Farsça bir kelime olan “hazan” da deriz. Hazan Mevsimi… “Hazan” ve “hüzün” ne kadar çok benziyor birbirlerine!.. Sanki ikiz kardeş gibiler… Neden sonbaharda hüzün duyulur? Neden bir veda gibi, bir bitiş gibi algı yaratır insan ruhunda?
Oysa her zamanın, her mevsimin ayrı bir güzelliği vardır. Üstelik birinin varlığı ötekinin değerini artırır. Birini yaşarken ötekini özlediğimizi fark ederiz. Yaz sıcağından bunaldığımızda en soğuk suları başımızdan aşağı dökerken, klimayı en soğuk derecesine getirip önüne geçerken nasıl da özleriz soğuğu öyle değil mi?.. Ya da kış ortasında bırakın denizi, güneşi, kumsalı; bir dilim karpuzu bile nasıl canımız çeker!..
Hayatı iyi kavramak lazım. Bunun için doğaya iyi bakmalı… Çünkü hayatın sırları orada gizli. Doğa bütün mevsimleri doya doya yaşar. Sakin ve telaşsız. Umudunu asla yitirmeden. Sadece gerçeğe teslim olur, hepsi bu… İlkbahar gelecek, yeşile boyanacaktır. Çiçeklerini açacaktır ağaçlar ilkin. Sonra yapraklanacaktır. Yaz geldiğinde en güzel meyvelerini vereceklerdir. Sonbahar yılın bilançosunu çıkarmaya benzer. Görev tamamlanmıştır. Yeni çiçekler, yeni meyveler için enerji toplama zamanıdır. Bu sefer doğa yıllık iznine çıkmıştır. Uzayan tırnakların, eskiyen elbiselerin atılması gibi eskimiş yapraklarını dökecektir. Sonra uzun bir kış uykusu başlayacaktır. Ardından yine bahar!.. Tıpkı yeni sezon kreasyonları gibi. Taptaze çiçekler, en kokulusundan. En göz alıcı renkleriyle. Yeşilin bin bir tonuyla yapraklar… En iyi ressamın bile yakalayamadığı parlaklığıyla…
Sonbahar insana aslında hayatın ne denli ciddi olduğunu da hatırlatmaz mı?.. Ağustos Böceği ile Karınca’nın hikayesini hatırlayın. Koca bir hayatın lay lay lom ile geçmeyeceğini bilmiyor muyuz?.. İyi bir tatili hak etmek için çok çalışmamız gerektiğini hayat bize hep söylemiyor mu?.. Biz çalışanlar, yani tüm iş dünyası bilir ki, sonbahar yeni bir sezonun başlangıcıdır. Hemen hemen tüm sektörlerinde bu böyledir. Düşünün, en çok izlenen televizyon dizileri, en iddialı programlar sonbaharda başlar. Sinemalar ve tiyatrolar yeni gösterimleriyle perdelerini açarlar. Müzik sektörü canlanır. Yeni albümler, yeni şarkılar duyarız. Okullar sonbaharda açılır. Giyim kuşama, modaya ilişkin yeni koleksiyonlar sonbahar ile görücüye çıkar. Yazın düşen çalışma tempomuz sonbaharda yükselir. Depoladığımız enerji ile en güzel işlere, en yeni anlaşmalara, yeni pazarlara, yeni fırsatlara doğru yol alırız. Kendimizi ve işimizi büyütmek için en doğru zamandır. Çalışırız, hep çalışırız ki ekonomi büyüsün, yaşam kalitemiz yükselsin…
Sadece çalışmayız. Düşünürüz de… Hoş, o da çalışmaktır aslında. Hatta en büyük çalışmak, düşünmektir… Neyi düşünürüz?.. Hayatı, kendimizi, sorumluluklarımızı, yaşadıklarımızı… Gençler yaz aşklarını düşünürler, aileler çocuklarının okul ihtiyaçlarını, masraflarını, kış hazırlıklarını…
Aslında her şey güneşle başlar, güneşle biter. Güneş varsa doğa uyanır, güneş yoksa uykuya dalar. Tıpkı ruhumuz gibi. Yaşam enerjimiz de bizim güneşimizdir. İçimizi ısıtacak bir şeyler bulmamız gerekir. Bu aşktır, tutkudur, sevgidir. İşe, sevgiliye, çocuklara, hayata, hobilere ilişkin… Yeter ki içinizi ısıtacak bir sıcaklığı eksik etmeyin ruhunuzdan.
İnanın bana, yaşam enerjinizi hiç kaybetmediğiniz zaman göreceksiniz ki, sizin dünyanızın dört mevsimi de bahardır, yazdır. Hazana ve hüzne asla teslim olmayacaksınızdır.
Sonbahar bitiş değildir. Hem, her bitiş yeni bir başlangıçtır. Noktadan sonra yeni bir cümle başlar. Belki bir öncekinden daha güzel bir cümle. Belki gelen, gidene “iyi ki gitti” dedirtecek kadar güzel gelecektir. Tıpkı o güzel sözdeki gibi: “Bazen öyle biri gelir ki, tüm gidenleri unutturur.”
Derler ki, sonbahar ölümü düşündürür. Bu yüzden kasvetlidir.
Ölüm mü, o da ne?.. Ünlü bir düşünürün dediği gibi: “Ben yaşarken ölüm yoktur. Ölüm geldiğinde de zaten ben gitmiş olacağım.”
Yani sorun yok!
Hem insan onun da çaresini bulmuş. Ölümden sonra daha güzel bir dünyanın bizi beklediğine hemen hemen hepimiz inanmıyor muyuz?
Ne diyordu Aşık Daimi: “Ne de olsa kışın sonu bahardır. Bu da gelir, bu da geçer. Ağlama.”
Ruhunuzun güneşi hiç sönmesin, ısıtsın sizi ve dünyanızı!

Saygılarımla.

Nejat Gümüş
9 Ekim 2013, İstanbul

Kiltaş 'ın online kataloğunu incelemek ister misiniz ?

KİLTAŞ REFRAKTER MALZEME SAN. A.Ş.

Tel : 444 3 012 Tel : +90 212 332 30 20 Fax : +90 212 332 08 15
Fevzipaşa Mahallesi Yürek Sokak No:10 Değirmenköy/Silivri/İSTANBUL

KİLTAŞ Refrakter Malzeme San. A.Ş. 
Copyright 2020 Her Hakkı Saklıdır.